Birkaç yıl önce doğum günümde hediye olarak aldığım ve yıllardır okumayı ertelediğim bir kitap Atlıkarınca.
~Spoiler sayılabilir~
Anna Balint adlı yetenekli bir balerinin ve hayatına giren insanların yaşam öykülerine dahil oluyoruz. Kitap iki kısımdan oluşuyor diyebilirim. İlk kısımda Anna'nın kariyerinde ilerlemesi, Bolşoy Tiyatrosunun baş balerinliğine yükselmesi ve Sergey'le yaşadığı yasak aşkı anlatılıyor. İkinci kısımdaysa Anna, tanıdığı herkesin ölümüne tanık oluyor. Yazarın Anna'ya acı çektirmek için kullandığı yol bana basit geldi. Ölüm derinliği olan ve yaralayıcı bir olay olabilir, peş peşe tüm karakterler öldüğündeyse bana kalırsa anlamını yitiriyor. Sergey'e duyduğu aşkın 'büyük' olduğunu ya da Sergey'in Anna'yı aynı derecede sevdiğini de düşünmüyorum. 30'lu yaşlarındaki evli ve çocuklu bir adamın 18 yaşındaki genç bir kadınla birlikte olması her açıdan yanlış, kitaptaki aşkın derinliğini hissedebilseydim bu noktanın üzerinde durmazdım.
Bunların yanında kitapta belirgin olarak fark edilen şey, Anna'nın değişimi. Gençliğindeki neşe ve ümit dolu halinin soluşu, üst üste yaşadığı kayıplardan kendini de sorumlu tutuşu ve intiharı deneyişi karakterindeki değişiklikleri net bir şekilde gözler önüne seriyor.
Klasik romanları seven okurların pek sıkılacağını düşünmesem de okunmasını tavsiye edeceğim bir kitap değil. Aşk ve ölümden çok bale üzerinde durulsaydı kitabı sevebilirdim. Karakterlerin birbirlerine hitaplarındaki laf kalabalığı da kitabın eksilerinden bir tanesi.