Ey Savaş!.. Sen acı ve korkunç... kanlı ve berbat... çirkin ve yıpratıcısın... Fakat sen büyük ve azametlisin... Bunun içindir ki insanlar sana ebediyen tapınacaklardır.
Bu kitap, Atsız’ın hikaye tarzında yazdığı eserlerden oluşuyor. İçerisinde 6 tane hikaye bulunuyor. Hikayeleri genelde savaş temasındaydı. Ve beni şaşırtan şey de Atsız’ın sıkça kullandığı kişileştirme sanatını hikayelerinde de kullanmasıydı. Yine doğa ve doğa unsurlarına yer vermişti.
Hikaye anlatımını yorumlamam gerekirse okuduğum ilk hikayeleri güzel buldum ama çok fazla yükselemedim. Kendi kendime kıyaslama yaparken de roman ve şiir tarzındaki eserlerinin kesinlikle hikayelerinden daha iyi olduğunu düşündüm. Ama daha sonra birkaç kere daha okuduğumda git gide sevmeye başladım.
Hikayelerin içinden en beğendiğim ve beni en çok etkileyen “İki Onbaşı” hikayesi oldu. Son sahnesini okurken “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok.” filminden bir sahne kafamda otomatik olarak oynamaya başladı. Diğer hikayeleri de güzeldi ama bu hikaye bana daha da tamamlanmış hissettirdi. Çünkü bazı hikayelerinde sanki vermek istediği mesaj yarım kalmış ya da tam anlaşılır olmamış gibiydi. Belki de o hikayeleri tekrar ve daha dikkatli okumam gerekiyordur. Ki zaten çoğu Atsız kitabıma yaptığım gibi, muhtemelen bu kitabı da ara ara sürekli elime alıp okuyacağım.
Genel yorumlamam gerekirse Atsız’ın hikayelerini okumak benim için farklı bir deneyimdi. Hala roman ve şiirlerinin hikaye tarzından daha iyi olduğunu düşünsem de hikayelerini de okumanızı tavsiye ederim.
Sürünerek çıkmak yükselmek demek değildir. Sen yukarılara doğru çıksan bile yine alçaksın. Ben aşağıya düşerken bile yükseğim. Sen yılan gibi yükseldin. Ben doğan gibi düşüyorum.