“Eustis ise antik gecelerini düşledi. Bakır rengi geceleri. Ciğerleri gecenin tazeliğiyle doluyordu, bel hizasındaki yumuşak otlara bir nehre dalarmışçasına dalıyordu. Şakakları güm güm atıyordu. Gece, baş döndürücü bir uğultuyla onu sarmalıyordu. Bitmek bilmeyen, kaygısız, hoyrat ve bakir geceler. İlkel geceler, sonsuz vaatle dolu. Eustis bu gecelerin hatırasına tıpkı bir çocuğun annesinin memelerine yumulduğu gibi yumuluyordu.”