"Savaşlar tarih diye öğretiliyor ama tarih sadece savaşlardan ibaret değildir. İnsan meselesinin tümünü kapsayan bir tarihin gündemde olması icap eder."
[..] Foucault'tan beri biliyoruz ki, insanlık için esirlikten tam özgürlüğe doğru giden hiçbir Kral Yolu bulunmamaktadır. Her dönem, kendi körlüğünün heybesini boynunda taşır. Heybe fark edilmez ama.
Çağların mizaçları olduğuna inanır mısınız? Onların insanın bazı hasletlerinin sonuna kadar sivrilmesine izin verirken, diğer bazılarını nasıl örtbas ettiğini, gözlerden gizlediğini siz de gözlemiş olmalısınız? Her çağın bastırdığı veya yücelttiği değerler birbirine zıt olabildiğine göre, bir çağda tabu olan, üzeri bin bir örtü ile sarmalanan ve gözlerden ırak tutulan bir değer veya hadise, bir diğerinde gündelik hayatın tabii bir parçası, yemek içmek kadar olağan hatta bayağı bir konuma itilebilir. Ama bu kez bir başka serbest değer tabulaştırılacaktır ister istemez.
Tabusuz toplum yoktur, çünkü toplumlar değere bağımlı örgütlenmelerdir. Geleneksel toplumdan modern topluma, ilkel toplumdan postmodern topluma' insanın dünyasındaki bazı yönler yükselişe geçerken diğerleri, alçalır, batar, biter...
İki tespit yapalım burada: Avrupa kendi tarihini merkeze alarak bir dünya tarihi yazdı, bir. Kendisi dışındaki dünya tarihini kendisinin rol oynayıp oynamadığına göre bir sıralamaya sokarak yeniden yazdı, iki.
Yırtılsın inkârın zarı
Reddin seddi yıkılsın
İnancın fecri doğsun
Ağsın sabah yıldızı gibi ufkumuza
Batı ve Doğu bütün anlamıyla
Açılsın önümüze bir kitap gibi.
"Tarihte bir son yoktur. Tarih son bulmaz. Sık sık sürpriz yaptığı doğrudur. Ama her zaman şaşırtıcı sonuçlar doğurmaz. Bu kadar sık şaşırmamızın nedeni, tarihi yeterince iyi incelemeyişimizdir."
"Nasıl öldüğümüz kim olduğumuzu gösterir."Bu keskin cümleyle sivriltiyor düşüncesini Octavia Paz. Ve şöyle devam ediyor:"Ölümlerimiz hayatlarımızı aydınlatır. Ölümlerimiz anlamdan yoksunsa, hayatlarımız da anlamdan yoksun demektir."