Aydınlanmanın Diyalektiği sözleri ve alıntılarını, Aydınlanmanın Diyalektiği kitap alıntılarını, Aydınlanmanın Diyalektiği en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsanlar gençliklerinde besledikleri umutlarına ihanet edip yaşamlarını dünyanın gidişatına göre ayarladıkları için sanki erken gelen bir çöküşle cezalandırılıyorlar.
Bedene karşı duyulan aşk-nefret modern kültürün bütününe sinmiştir. Beden bir yandan aşağılık, köleleştirilmiş olarak küçümsenip yadsınırken aynı zamanda yasak, şeyleştirilmiş ve yabancılaşmış olarak arzulanır.
Nietzsche öğretisinin özünü açıklar. "Zayıflar ve karakteri bozuk olanlar telef olup gitmelidir: İnsan sevgimize ilişkin ilk önerme. Herhangi bir kötülükten daha zararlı olan nedir
—karakteri bozuk olanlara ve zayıflara acımak
yani Hıristiyanlık..."
Bilinmeyen bir şey kalmadığında insan ürküntüden kurtulacağını sanır. Mitosun cansızı canlı yerine koyması gibi, canlıyı cansız yerine koyan Aydınlanmanın ya da söylenceden arındırmanın yolunu belirleyen budur. Aydınlanma kök salmış söylencesel korkudur. Pozitivizmin son ürünü olan saf içkinlik, deyim yerindeyse evrensel bir tabudan başka bir şey değildir. Artık hiçbir şey dışarıda olmamalıdır, çünkü "dışarı"nın salt tasavvuru korkunun asıl kaynağıdır. İlkel insanlarda ailenin bir üyesi öldürüldüğünde; cinayetin gerektirdiği öç, bazen katilin kurbanın ailesine katılmasıyla önlenebiliyordu. Her iki durumda da yabancı bir kanın o ailenin kanına katılması, yani bir iç- kinliğin sağlanması söz konusuydu. Söylencesel düalizm varoluş çemberinin dışına çıkmaz. Mana'nın içten içe hüküm sürdüğü dünyadan, hatta Yunan ve Hint söylencelerinden çıkış yoktur. Her şey ebediyen aynı kalır. Her doğumun bedeli ölümle, her mutluluğun bedeli de mutsuzlukla ödenir. Tanrılar ve insanlar kendilerine biçilmiş vade bitmeden, yazgının kör gidişatını değiştirmeye çabalasalar da, eninde sonunda varoluşa yenilirler. Kötü kaderin elinden zorla çekilip alınmış adaletleri bile bu özellikleri taşır. Bu adalet hem ilkel insanların hem de Yunanların ve barbarların, yaşadıkları baskı ve sefalet toplumunun içinden kendilerini çevreleyen dünyaya yönelttikleri bakışa karşılık gelir. Dolayısıyla hem söylencesel adalet hem de Aydınlanmanın adaleti açısından suç ile ceza, talih ile talihsizlik bir eşitliğin iki tarafıdır. Adalet yasanın içinde yitip gider.
Var olan ilişkiler içinde mutluluk metaları birer mutsuzluk ögesine dönüşürler. Nasıl bu metaların niceliği toplumsal öznenin yokluğundan dolayı geçmiş dönemdeki iç iktisadi bunalımlarda fazla-üretim diye bilinen sonucu verdiyse, bugün iktidar gruplarının toplumsal özne olarak tahta çıkmaları sayesinde uluslararası faşizm tehlikesini doğurmakta: ilerleme gerilemeye dönüşmekte.