uzun bir monolog şeklinde ilerlediğini hissedebileceğimiz babamı kim öldürdü, otobiyografik bir édouard louis eseri. yazarın babasına hitaben yazıyor oluşu bana kafka'nın babaya mektup adlı eserini hatırlattı. ikisinde de babayla bir iç hesaplaşma söz konusu. babanın sert ve mesafeli durması, sevgisini belli etmemesi, otorite gibi yaklaşması gerektiği gibi toplumsal normları içselleştiren ebeveynlerin çocuklarının yazdıkları oldukça tanıdık geldi: babalar sevgilerini gösteremez, içinde yaşar gibi cümleleri birilerinden mutlaka duymuşuzdur.
louis de babasının ondan utanıyor gibi görünmesine, mesafeli durmasına, homofobik davranışlar sergilemesine, hiçbir sevgi emaresi göstermemesine karşılık bazı anılarında 'içten içe' kendisini sevdiğine dair bazı anılarını anlatıyor. yıllar geçtikçe babası yaşadığı deneyimlerle beraber ilişkileri düzelmeye, değişmeye başlıyor; hatta homofobik biriyken artık eddy'nin erkek arkadaşını soruyor, onun kitaplarını insanlara gururla dağıtıyor, sevgisini göstermekten çekinmiyor. "bir arkadaşım, ebeveynlerin çocuklarını değil, çocukların ebeveynlerini değiştirdiğini söyler." diyor yazar kitabın bir bölümünde. gerçekten de öyle.
kısacık olmasına rağmen sistem eleştirileriyle dolu, sade ve içten anlatımıyla vurucu bir eser. okumanızı öneririm.