16. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'ndan Çizgiler

Baron Wratislaw'ın Anıları

Baron W. Wratislaw

Quotes

See All
90 yaşına gelen Veziriazam Sinan paşa sefer hazırlıkları sırasında yorgun düşüp hastalandığında Valide Safiye Sultan, Sinan'ın hekimini, rüşvetle, göz kamaştırıcı armağanlarla kandırarak ona bazı yanlış ilaçlar verdirmiş ve bu suretle sekiz gün içinde paşanın bu dünyadan göçüp gitmesini sağlamıştı. Sinan' ın ölümü halk arasında çok büyük üzüntü yaratmıştı. Herkes o­nun ölümüne ağlıyor, ruhunun selameti için dualar okunuyor, sadakalar veriliyor ve bu ülke için yaptığı işleri elde ettiği başarıları belirten şiirler yazılıyor ve bu şiirlerde şecaat ve kahramanlık ışığının artık sönmüş oldu­ğu ifade ediliyordu. Sinan' a yapılan cenaze töreni çok muhteşem olmuştu. Kendisi bizim can düşmanımız olduğu halde ve onun göçüp gitmesinden en çok sevinç duyanlar bizler olmakla birlikte, gerçeği belirtmek gerekirse, bu adam ha­rika denecek kadar yüksek tecrübe sahibiydi ve Osmanlı ülkesinde onun­la boy ölçüşebilecek adam yoktu.
Kadırgalarda yalı kütüğüne bileklerinden ve ayaklarından zincirlenen bir forsanın bedeni önce kızartılmış bir et kitlesine döner, böyle karabahtlı bir insan, kemikleri, damarları, kasları çatlayıncaya kadar kürek çekmek zorundadır, her an forsa kırbacının sırtında patlamasını bekler. Çoğu zaman da, kendine eğlence arayan muzur bir çocuğun elinde kır­baç oturaktan oturağa atlayarak forsaları dövdüğü onların duyduğu acı karşısında kahkahalar attığı görülür. Sümüklü ve mendebur çocuğun bu eziyetlerine yalnız sabır göstermek, dilinizi tutmak yetmez, durumunuz uygunsa, yani ona erişebilecek bir yerde iseniz bu pis veletin ellerini ayaklarını öpmeniz ve ondan size kızmaması için yalvamanız gerekir.
Reklam
Sert ve haşin karakterli Osmanlı memurlarını paradan güzel yumuşatan, uysallaş­tıran başka bir araç yoktur.
Padişahın karargahı, saray muhafızları tarafından öyle sıkı bir surette çevrelenmişti ki kimsenin izinsiz Hünkar çadırına girme olanağı yoktu. Ordunun geçeceği yolların güvenliğinin sağlanması için yukarıda sözünü ettiğim gibi, gece yarısından bir saat önce yürüyüşe geçen Mehmet Pa­şa'nın elli bin kişilik Kolordusu hiçbir gürültü yapmaz, davullar çalın­maz, sadece askerin gideceği yönü kolayca anlaması için küçük trampet­ler çalınırdı. Bu öncü Kolordu, bir günlük yürüyüşten sonra istirahate geçmek için çadır kurarken, ertesi sabah yürüyüşe geçmek üzere çadır yı­kar ve bunları develere, katırlara yüklerken hiçbir gürültü patırtı duyul­mazdı. Bunca insanın görevlerini böylesine bir sessizlik içinde yapmaları karşısında insanın hayranlık duymaması olanaksızdır. Bizim tarafta, böyle çadır kuran ya da yıkan elli askerin yaptığı şa­matayı, düzensizliği çıkarmadan, düşmanın elli bin kişilik ordusu gö­revini sessiz sedasız yerine getiriyordu. Bu da inanılmaz bir gerçek!
Türklerin cirit oyunundaki erkekçe ve askerce eğlenceleriyle bizim eğlencelerimizi şöyle bir ölçmeye kalkışacak olursak, aleyhimize büyük bir fark ortaya çıkar. Çünkü biz dostlarımızla karşılaştığımiz vakit birbirimizle içki ve o­burluk yarışmasına girişmekten, birbirimizin boğazına zorla yiyecek, içe­cek tıkmaktan, içimizden birisi kafayı taşımayacak derecede tütsüleyip de merdivenlerden aşağı yuvarlanınca da onunla alay etmekten başka bir şey yapmayız!.. Bir arkadaşımız bardağını ötekilerle birlikte doldur­maktan çekinirse, bizler hemen onunla kavgaya tutuşur, zorlar, kabada­yılık ederiz ya da Tanrı yasaklarına aykırı davranışlarda bulunarak mah­kemelere düşeriz! Bu konu üzerinde sözü uzatmayı gerekli bulmuyorum, çünkü bunlar herkeçe bilinen gerçeklerdir. Yüce Tanrı bizleri kurtuluş yoluna yöneltsin!..
CELALİ İSYANLARI Osmanlı ülkesinde bazı karışıklıklar başgöstermişti. Anado­lu'da bazı kişiler hükümete başkaldırmışlardı. İbrahim Paşa bunlardan bir kısmını yakalatmış ve kulenin bizim üstümüzdeki bölümüne kapatmıştı. İbrahim Paşa'nın gizli ajanları her yönde gizli görevlerini titizlikle yerine getiriyorlardı. Bir Gürcü Beyini de bizim aramıza katmışlardı. Bu, u­zun boylu, son derece yakışıklı bir gençti. Üstümüzdeki katta hapsedilen Türk ihtilal liderleri, gece yarısı kuleden alınarak yalı kıyısına götürülüyor, orada denize atılarak boğduruluyordu. Bunlar her denize atıldıkça, kuledeki toplardan biri ateşleniyordu. Böyle­likle bizleri de korku ile titretmiş oluyorlardı. Hele bu zavallıların boğul­mak üzere indirildiklerinde feryatlarını ve son dualarını işitiyor, bundan daha da çok üzüntü duyuyorduk. ihtilalcilerin boğdurulması gecelerce sürdü. Bizim sonumuzun da bundan başka türlü olmayacağı söyleniyordu.
Reklam
Türklerin büyük bir savaşa hazırlanmakta olduklarını bilen efendi­miz, Macaristan hakkında Osmanlı sarayında yapılan gizli toplantılarda neler konuşulduğunu, ne gibi sefer planları hazırlanmakta olduğunu an­lamak kaygısına düşmüş, kimi saray ağalarını armağanlarla, parayla kan­dırmayı başararak yaşlı bir kadın aracılığıyla bu konularda bilgi vermele­rini sağlamıştı. Bu ağaların verdikleri gizli haberlerin en önemlisi, Macaristan üzerine bir sefer açılmasının kesin olarak karar altına alınmış olması idi. Elçi efen­dimizin, Osmanlı Sarayı'nın Macaristan hakkında beslediği emelleri Vene­dik yoluyla Haşmetli İmparatorumuza bildirerek bu yolda gerekli önlemle­rin alınması için dikkati çekmiş bulunması gayet doğal bir davranıştı. Macaristan' a karşı alttan alta hazırlanmakta olan sefer hakkında elçiye -rüşvet karşılığında- bilgi ulaştıran yalnız saraydaki çavuşlar, yani ma­beynciler değildi. Valide Sultan'ın kendisi de Padişah'tan işittiklerini bir Yahudi karısı aracılığıyla bildiriyordu. Elçimizden hiç de azımsanmaya­cak kadar para alan kadın, Valide Sultan'ın gönderdiği -onun için vatana ihanet anlamında olan- bu gibi bilgileri doğrudan doğruya bizim konağa değil, gizlice başka bir yere getiriyordu. Bu arada ileri gelen Osmanlı dev­let adamlarından bazıları da Hasan Paşa' nın Sisek üzerine yürüyeceğini ve bu kaleyi ele geçireceğini elçimize haber veriyorlardı.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.