90 yaşına gelen Veziriazam Sinan paşa sefer hazırlıkları sırasında yorgun düşüp hastalandığında Valide Safiye Sultan, Sinan'ın hekimini, rüşvetle, göz kamaştırıcı armağanlarla kandırarak ona bazı yanlış ilaçlar verdirmiş ve bu suretle sekiz gün içinde paşanın bu dünyadan göçüp gitmesini sağlamıştı.
Sinan' ın ölümü halk arasında çok büyük üzüntü yaratmıştı. Herkes onun ölümüne ağlıyor, ruhunun selameti için dualar okunuyor, sadakalar veriliyor ve bu ülke için yaptığı işleri elde ettiği başarıları belirten şiirler yazılıyor ve bu şiirlerde şecaat ve kahramanlık ışığının artık sönmüş olduğu ifade ediliyordu.
Sinan' a yapılan cenaze töreni çok muhteşem olmuştu. Kendisi bizim can düşmanımız olduğu halde ve onun göçüp gitmesinden en çok sevinç duyanlar bizler olmakla birlikte, gerçeği belirtmek gerekirse, bu adam harika denecek kadar yüksek tecrübe sahibiydi ve Osmanlı ülkesinde onunla boy ölçüşebilecek adam yoktu.
Kadırgalarda yalı kütüğüne bileklerinden ve ayaklarından zincirlenen bir forsanın bedeni önce kızartılmış bir et kitlesine döner, böyle karabahtlı bir insan, kemikleri, damarları, kasları çatlayıncaya kadar kürek çekmek zorundadır, her an forsa kırbacının sırtında patlamasını bekler.
Çoğu zaman da, kendine eğlence arayan muzur bir çocuğun elinde kırbaç oturaktan oturağa atlayarak forsaları dövdüğü onların duyduğu acı karşısında kahkahalar attığı görülür. Sümüklü ve mendebur çocuğun bu eziyetlerine yalnız sabır göstermek, dilinizi tutmak yetmez, durumunuz uygunsa, yani ona erişebilecek bir yerde iseniz bu pis veletin ellerini ayaklarını öpmeniz ve ondan size kızmaması için yalvamanız gerekir.
Padişahın karargahı, saray muhafızları tarafından öyle sıkı bir surette çevrelenmişti ki kimsenin izinsiz Hünkar çadırına girme olanağı yoktu.
Ordunun geçeceği yolların güvenliğinin sağlanması için yukarıda sözünü ettiğim gibi, gece yarısından bir saat önce yürüyüşe geçen Mehmet Paşa'nın elli bin kişilik Kolordusu hiçbir gürültü yapmaz, davullar çalınmaz, sadece askerin gideceği yönü kolayca anlaması için küçük trampetler çalınırdı. Bu öncü Kolordu, bir günlük yürüyüşten sonra istirahate geçmek için çadır kurarken, ertesi sabah yürüyüşe geçmek üzere çadır yıkar ve bunları develere, katırlara yüklerken hiçbir gürültü patırtı duyulmazdı. Bunca insanın görevlerini böylesine bir sessizlik içinde yapmaları karşısında insanın hayranlık duymaması olanaksızdır.
Bizim tarafta, böyle çadır kuran ya da yıkan elli askerin yaptığı şamatayı, düzensizliği çıkarmadan, düşmanın elli bin kişilik ordusu görevini sessiz sedasız yerine getiriyordu. Bu da inanılmaz bir gerçek!
Türklerin cirit oyunundaki erkekçe ve askerce eğlenceleriyle bizim eğlencelerimizi şöyle bir ölçmeye kalkışacak olursak, aleyhimize büyük bir fark ortaya çıkar. Çünkü biz dostlarımızla karşılaştığımiz vakit birbirimizle içki ve oburluk yarışmasına girişmekten, birbirimizin boğazına zorla yiyecek, içecek tıkmaktan, içimizden birisi kafayı taşımayacak derecede tütsüleyip de merdivenlerden aşağı yuvarlanınca da onunla alay etmekten başka bir şey yapmayız!.. Bir arkadaşımız bardağını ötekilerle birlikte doldurmaktan çekinirse, bizler hemen onunla kavgaya tutuşur, zorlar, kabadayılık ederiz ya da Tanrı yasaklarına aykırı davranışlarda bulunarak mahkemelere düşeriz! Bu konu üzerinde sözü uzatmayı gerekli bulmuyorum, çünkü bunlar herkeçe bilinen gerçeklerdir. Yüce Tanrı bizleri kurtuluş yoluna yöneltsin!..
CELALİ İSYANLARI
Osmanlı ülkesinde bazı karışıklıklar başgöstermişti. Anadolu'da bazı kişiler hükümete başkaldırmışlardı. İbrahim Paşa bunlardan bir kısmını yakalatmış ve kulenin bizim üstümüzdeki bölümüne kapatmıştı.
İbrahim Paşa'nın gizli ajanları her yönde gizli görevlerini titizlikle yerine getiriyorlardı. Bir Gürcü Beyini de bizim aramıza katmışlardı. Bu, uzun boylu, son derece yakışıklı bir gençti.
Üstümüzdeki katta hapsedilen Türk ihtilal liderleri, gece yarısı kuleden alınarak yalı kıyısına götürülüyor, orada denize atılarak boğduruluyordu.
Bunlar her denize atıldıkça, kuledeki toplardan biri ateşleniyordu. Böylelikle bizleri de korku ile titretmiş oluyorlardı. Hele bu zavallıların boğulmak üzere indirildiklerinde feryatlarını ve son dualarını işitiyor, bundan daha da çok üzüntü duyuyorduk. ihtilalcilerin boğdurulması gecelerce sürdü. Bizim sonumuzun da bundan başka türlü olmayacağı söyleniyordu.
Türklerin büyük bir savaşa hazırlanmakta olduklarını bilen efendimiz, Macaristan hakkında Osmanlı sarayında yapılan gizli toplantılarda neler konuşulduğunu, ne gibi sefer planları hazırlanmakta olduğunu anlamak kaygısına düşmüş, kimi saray ağalarını armağanlarla, parayla kandırmayı başararak yaşlı bir kadın aracılığıyla bu konularda bilgi vermelerini sağlamıştı.
Bu ağaların verdikleri gizli haberlerin en önemlisi, Macaristan üzerine bir sefer açılmasının kesin olarak karar altına alınmış olması idi. Elçi efendimizin, Osmanlı Sarayı'nın Macaristan hakkında beslediği emelleri Venedik yoluyla Haşmetli İmparatorumuza bildirerek bu yolda gerekli önlemlerin alınması için dikkati çekmiş bulunması gayet doğal bir davranıştı.
Macaristan' a karşı alttan alta hazırlanmakta olan sefer hakkında elçiye -rüşvet karşılığında- bilgi ulaştıran yalnız saraydaki çavuşlar, yani mabeynciler değildi. Valide Sultan'ın kendisi de Padişah'tan işittiklerini bir Yahudi karısı aracılığıyla bildiriyordu. Elçimizden hiç de azımsanmayacak kadar para alan kadın, Valide Sultan'ın gönderdiği -onun için vatana ihanet anlamında olan- bu gibi bilgileri doğrudan doğruya bizim konağa değil, gizlice başka bir yere getiriyordu. Bu arada ileri gelen Osmanlı devlet adamlarından bazıları da Hasan Paşa' nın Sisek üzerine yürüyeceğini ve bu kaleyi ele geçireceğini elçimize haber veriyorlardı.