"Simdi aşıksınız ve bu harika bir şey. Erkeklerin size her dediğine inanıyorsunuz. Bunun süreceğini ve sizi hep şu an sevdikleri kadar seveceklerini düşünüyorsunuz. Bunun
yanında eğitimin önemi olmuyor. Ama hayata dair hiçbir sey bildiğiniz yok! Bir gün onlar için her şeyi feda etmis olacaksınız, her şeyden mahrum edilmiş ve onların en küçük hareketine bağımlı olacaksınız. Onların keyfine ve şefkatine, kabalıklarının insafina kalmış olacaksınız. Geleceğinizi
düsünmek ve okumak zorunda olduğunuzu söylediğimde bana inanın."
Bir çocuk nasıl olur da başka çocuklar yetiştirebilirdi? Bu bedeni çok genç yaşta kesmişler ve nasıl koruyacağını bilmediği masum bir kurbanı içinden çekip almışlardı.
"Erkek kardeşiniz sizin için çok endişelendi. Sizi aradı.
Hapishanede olduğunuz söylentisi vardı."
"Zaten hepimiz hapishanedeyiz. Sömürgeleştirilmiş bir
ülkede yaşadığımız sürece kendimize özgür diyemeyiz."
"Nazikçe kapıyı örttü ve koridorda limtakalın meyvelerinin yenmedigini düsündü. Posası kuruydu ve tadı öyle acıydı ki insanın gözünden yaş geliyordu. İnsanların dünyasinin da botanikteki gibi olduğunu düşündü. En sonunda bir tür diğerine üstün geliyordu ve bir gün portakal limona galip gelecekti ya da tam tersi olacak, ağaç sonunda yenebilir meyveler verecekti."
Aşağı eğdiği gözleriyle, burnunun üzerine kadar çıkan eşarbıyla kendini görünmez hissediyordu ve bununla ilgili ne düşünmesi gerektiğini gerçekten bilmiyordu. Şayet bu kimliksizlik onu koruyor hatta maskeliyorsa, kendi iradesi dışında içine gömüldüğü bir girdaptı bu ve her adımda adından, kimliksizliğinden biraz daha kaybediyormuş, yüzünü gizleyerek kendi varlığının önemli bir parçasını gizliyormuş gibi geliyordu. Bir gölgeye dönüşüyor, tanıdık ancak isimsiz, cinsiyetsiz ve yaşsız bir kişiliğe bürünüyordu.