O an, en küçük bir işaret bile vermeden öylece yattığı o an , ne yaşadığını, nerede olduğunu, herhangi bir şey hissedip etmediğini, bizi duyup duymadığını, acı çekip çekmediğini, hiç bilmiyorduk.
Küçük bir çocukken bile acırdım onlara. Annemin arkadaşları gelip, çaylarını içerken onları izlerdim. Kocalarından ve belki de hiç tanımadıkları insanların hayatlarından başka anlatacak bir şey olmayan bu mutsuz kadınlara hep acıdım.
Ama anlamadıkları şuydu : bazı insanlar hayatlarını kendi istedikleri gibi kurarlar. Geri kalanlarsa onların yaptıklarını birbirlerine anlatıp dururlar.
Ben onu hep özlüyordum. Yanımda olsa da olmasa da… Sanki bütün hayatımız birlikte geçecek olsa,bütün gün aynı evde otursak,her gece beraber uyusak yine de özlem geçmeyecek gibi geliyordu bana…
İnsana sihirli bir değneğin dokunuşuyla bir anda tümüyle unutmak için her şeyini verebileceği ama - ne tuhaf - aynı anda bu mümkün olsa bile unutmaya kıyamayacağı bir duygudur bu...
Küçük bir kız çocuğu olduğum günlerden beri bana hep aynı şeyi söylediler : " Gerçekleri gör !"
Evet ama beni mutsuz eden gerçeği görüp de ne yapayım ?