Eski Ahit'te öğretilen hiçlikten yaratılış, Yunan felsefesine tamamen yabancı bir düşünceydi. Platon yaratılıştan söz ederken, Tanrı'nın biçim verdiği ilkel bir maddeyi hayal eder; Aristoteles için de aynı şey geçerlidir. Onların Tanrı'sı bir Yaratıcıdan çok bir mimardır ya da bir sanatkârdır. Töz öncesiz-sonrasız ve yaratılmamış olarak düşünülür; yalnızca form, Tanrı'nın iradesinin sonucudur. Bu görüşe karşı St. Augustinus, her Ortodoks Hristiyanın yapması gerektiği gibi, dünyanın herhangi bir maddeden değil, hiçlikten yaratıldığını savunur. Tanrı yalnızca düzeni ve intizamı değil tözü yarattı.
Yarın ölecekmişiz gibi yaşıyoruz, yine de sanki hep bu dünyada yaşayacakmışız gibi yapıyoruz. Duvarlarımız, tavanlarımız ve sütun başlıklarımız altınla parlıyor; ama İsa kapımızın önünde yoksulun şahsında çıplak ve aç ölüyor.
Birliğin savunucusu St. Cyril bağnaz biriydi. İskenderiye'de patrik konumunu kullanarak, çok büyük Yahudi kolonisine karşı toplu kıyımları kışkırttı. Ünlü olmasını baş nedeni, yobaz bir çağda yeni-Platoncu felsefeye bağı ve yeteneklerini matematiğe adayan saygın'hanımefendi olan Hypatia'nın linç edilmesiydi. "Arabasından indirildi, çırıl çıplak soyuldu, sürüklenerek kiliseye götürüldü ve Okuyan Peter ile vahşi ve merhametsiz bir bağnazlar grubu tarafından zalimce parçalandı: Eti keskin midye kabuklarıyla kemiklerinden sıyrıldı, titreyen kol ve bacakları alevlerin içine atıldı. Adil soruşturma ve cezalandırma, münasip hediyelerle durduruldu." Ondan sonra İskenderiye filozoflardan kurtuldu.