Batı’nın Doğu’su

Yüksel Kanar

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Avrupamerkezci tarih, köleciliğinden söz etmez, ama bu olayı parlak bir söyleme dönüştürür. Tarihlerini şöyle yazarlar: ”Dünyanın dayandığı her uygarlıkta uzun zamandır hayatın bir gerçeği olarak kabul edilmekte olan kölelik önce Avrupa’da lanetlenmiş ve ardından, ondokuzuncu yüzyılda, denizaşırı ülkelerdeki Avrupalıların ve Avrupa kökenli ulusların sahip olduğu topraklarda feshedilmişti. Bu surecin 1888’de, Brezilya’da kölelerin özgür bırakılmalarıyla tamamlandığı söylenebilir. "“ Ne parlak bir insanlık! Yüzyıllarca en ağır biçimde uygulanan ve kendi refahı için kanlı bir harç olarak kullanılan köleliği göstermeyeceksin, ama sıra sözde feshedilmesine gelince "önce lanetlemiş” olmakla gurur duyacaksın. ” Bu tür ve diğer tezatlar gibi bu da Avrupa kökenlileri, dünyanın geri kalan halklarını, kimi zaman kötü ve her zaman da engelleyici olan geleneklerden kurtulup gerçek uygarlığın, yani, beyaz ve resmi olarak Hıristiyan halkların uygarlığının ilerlemeci yoluna girmek için ’beyaz’ insanların lütufkâr müdahalelerine muhtaç, geri kalmış insanlar olarak görmeye yöneltiyordu. Ne de olsa, Atlantik’te 300 yıllık geniş ölçekli ve kârlı bir köle ticaretinden sonra da olsa, yalnızca Avrupa uygarlığı ve türevleri daha 1880’de köleliği kendi içlerinde tamamen silmişlerdi.”65 Özellikle sanayileşmenin getirdiği makineleşme sonucunda insan emeğine ihtiyaç azalmamış olsaydı, acaba Avrupa ve onun türevleri böyle lütufkâr davranışta bulunurlar mıydı?
Avrupa her şeyden önce, sömürgeleştirdiği ülkeleri ve ulusları tarihsizleştirilmeye çalıştı. Bu, onların geçmişlerinden, ideallerinden ve yaşam kaynaklarından koparılmaları anlamına geliyordu. Sonra da onlar, Avrupa tarihini bütünleyen bir araç haline getirildiler. Çünkü sömürülen olmadan, sömürenin üstünlüğünü formüle etmek mümkün değildi. Böylece, sömürülenler, negatif bir unsur olarak sömürenin tarihi içinde yer aldı; onun gerçekleşmesi için varlığı kaçınılmaz, hep göndermeler yapılan, ama bir bakıma da hayalî, gerçek dışı ve hatta insanlıktan bile uzak bir ilginç yaratık olarak. ”Kuşkusuz beş yüz yıl boyunca Avrupalılar bu olguyu ete kemiğe büründürdüler ve böylece dünyanın tektipleştirilmesi hareketine damgalarını vurdular. ”59 Sömürgeciliğin tasfiyesi teriminin içeriğinde de Avrupa merkezci bir kalıntı vardır. Avrupa, kendi ürettiği, sonra da eleştirilen birer düşünce haline gelen bütün kavramlardan vazgeçer; bu vazgeçişi de bir üstünlük olarak kutsamaya çalışır. Böylece geçmişte yaptığı yanlış bir davranışı aklamış, aynı zamanda onun kuruluşundaki lekeyi silerek sadece vazgeçişi öne çıkarmak süretiyle bunu da bir üstünlüğe dönüştürmüş olur. [59] Marc Ferro, Sömürgecilik Tarihi, s. 13.
Reklam
Kısacası gözlerimizin önünde koskoca İslam coğrafyası üzerinde büyük oyunlar oynanıyor..
Tarihsel, kültürel ve medeni- yete dayalı temelleri olan bir Batı hegemonyası altındayız. Bu hege- monyaya altyapı hazırlamış olan düşünce ve niyetleri tanımadıkça suçu hep kendimizde, çözümü de yanlış yerlerde arama karmaşasından kur- tulamayacağımız aşikar.
1492 de Amerika'ya ayak basılması, sömürgeler çağının başlangıcını oluşturur. Bu tarih, keşifler döneminin değil, Avrupa dışında kalan dünyanın bugün de davam eden büyük yıkımının başlangıç tarihidir.Avrupa'nın haçlı seferleri sırasındaki Hıristiyanlaştırma misyonu, bu dönemde yerini -bir anlam kaymasıyla nasıl “uygarlaştırma” aldat acasına
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.