Ölüm demek sadece, atmayı bırakan bir kalp ya da alınan son nefes değildir. Seni sen yapan her şey, kanadında ölüm taşır ve aslında ölmek, bilerek ya da bilmeyerek edilen sayısız vedadır. Attığın son kahkaha öldürür seni, son sevinç çığlığın, bir dosta son sarılışın. Ya da bir pazar sabahı, ailece ettiğin son kahvaltın. Her doğum günü bir anlamda ölümdür. Her düğün, her yılbaşı, her kutlama. Her son bakış ölüme atılır. Tüm mutlu fotoğraflarda, geride bırakılan bir anın kederi saklıdır. Er ya da geç fark edersin, o gün hep birlikte bakıp gülümsediğiniz şeyin, yalnızca bir kamera değil, ölümün ta kendisi de olduğunu. Her yolculukta, her kaçışta, kavuşamadığın her ayrılıkta ve son dolunayında biraz ölürsün aslında ya da dilek tuttuğun son kuyrukluyıldızda. İnsanı hayata bağlayan ne varsa, zamana yenik düşerek parça parça öldürür onu, işte bu yüzden, hayatta kalmak istiyorsa eğer, yeni başlangıçlar yapmalı, yeni bağlar kurmalı ve karşısına çıkan her yeni güzelliğe sıkı sıkıya tutunmalıdır insan. Ürkekçe bir ölümdür diğer türlüsü, gizli saklı bir intihardır. Elinde anılar ve yara izlerinden başka bir şey kalmadıysa eğer, seni hayata bağlayan hiçbir sebep kalmadıysa zaten ölmüşsün demektir, çünkü bunun adı yaşamak değil, gömülmeyi beklemektir.