İşbirliği Ritüelleri, Zevkleri ve Politikası

Beraber

Richard Sennett

Beraber Posts

You can find Beraber books, Beraber quotes and quotes, Beraber authors, Beraber reviews and reviews on 1000Kitap.
sonuç eylemin değersizleştirilmesidir.
İnsanlar kendilerinin yaratmadığı koşullarla beslenen kaygıyla uğra­şırken içsel bir güç geliştirir.
Ayrıntı yayınları
Reklam
Tocqueville’in tanımladığı haliyle bi­reycilik, eğer bugün yaşıyor olsaydı La Boetie’ye gönüllü köleliğin yeni bir türü gibi gelirdi; zira bu birey kendi kaygılarının kölesi ol­muştur ve tanıdık bir güvenlik duygusu arar. Fakat bana göre, “birey­cilik” kelimesi kişisel bir güdüyü olduğu kadar toplumsal bir yokluğu da isimlendirir: Ritüel yoktur. Tüm insan kültüründe ritüelin rolü, insanları ortak, sembolik eylemlerle dışa döndürüp, kaygıyı azaltmak ve ortadan kaldırmaktır; modern toplum bu rituel bağlarını zayıflat­mıştır. Özellikle amacı işbirliğinin kendisi olan dünyevi ritüeller, bu desteği sağlamak için zayıf olduklarını kanıtlamışlardır. 19. yy tarihçisi Jacob Burckhardt, modern za­manlardan “vahşi basitleştiricilerin çağı” olarak bahseder. Bugün, ekonomik güvensizliğin ortasında güven sağlayıcı bir dayanışmaya duyulan arzunun kesişen etkisi sosyal yaşamı vahşice basitleştirdi: “Bize-karşı-onlar”, “yalnız başınasın”la bir çift haline geldi. Fakat ben bu “henüz değil” durumu üzerine düşünmemiz konusunda ıs­rarcıyım. Modernitenin vahşi basitleştiricileri beraber yaşama kapa­sitemizi baskı altında tutabilir ve hatta bozabilir; fakat bu kapasiteyi silmez, silemez. Sosyal hayvanlar gibi bizim de mevcut sosyal düzenin hayal ettiğinden daha derin bir işbirliği yapma yeteneğimiz var; çün­kü Montaigne’in sembolik, esrarengiz kedisi bizim içimizdedir.
Filozof Michel de Montaigne (1533-92) hayatının son dönemle­rinde yıllar önce yazılmış bir makalesine şu soruyu ekledi: “Nasıl oluyor da kedimle oynarken onun benimle oynamadığını biliyo­rum?” Bu soru Montaigne’in uzun süreden beri oluşturduğu kanaati özetler: İster kedi ister bir insan olsun, hiçbir zaman diğerlerinin içsel yaşamının derinlerine gerçekten inemeyiz. Montaigne’in kedisi, bu kitapta incelenen zahmetli işbirliği çeşidi için bir sembol olarak kul­lanılabilir. İşbirliği için, beraber çalışmak zorunda olduğumuz insan­ların kalbinden ve aklından ne geçtiğini çoğu zaman anlamadığımız önermesinde bulunmuştum. Yine de, nasıl ki Montaigne gizemli ke­disiyle oynamaya devam ettiyse, karşılıklı bir anlayış yoksunluğu bizi insanlarla aramızda bir bağ kurmaktan alıkoymamalıdır; beraber bir şeyleri başarmak isteriz
1912’de son şeklini almış çalışması Totem and Tabu'da Freud, “Belirli bir insana yoğun duygusal bağlanmanın bu­lunduğu neredeyse her vakada, sevginin arkasında gizlenmiş bilinçsiz bir düşmanlık bulduk.” diye yazmıştır. Depresyonun anne-babalara, eşlere, sevgililere ya da arkadaşlara olan kızgınlığı maskelediğini iddia ederek devam etmiştir: Bu kendi adına konuşmaya cesaret ede­meyen bir kızgınlıktır. Bu ilk dönem görüşleri, çoğumuzun sevmediği Freud’a ait; psişik makine, şartlar ne olursa olsun fark etmez, durmak bilmeden uzayıp gider. Belki de Freud’un kendisi bakış açısının çok mekanik oldu­ğunu hissetmiştir ya da belki de 1. Dünya Savaşı’nın dehşeti milyonlarca ölüsüyle beraber onunla konuşmuştur; her ne sebepten olursa olsun, Freud savaşın sonunda depresyon anlayışını genişletmiş­ti. 1917’de yayınladığı “Mourning and Melancholia” [Yas ve Me­lankoli] başlıklı makalesinde, zaman cinsinden iki düşük maneviyat formu arasında bir ayrım yapar. Depresyon, “melankoli”, istikrarlı bir durumdur, kasvetli bir davul sesi tekrar tekrar çalınır; öte yan­dan yasın bir hikâyesi vardır. Bir ebeveyn ya da sevgilinin kaybının acısını yaşayan kişi, aşama aşama çaresizliği kabullenir, kaybın ölümü kabul edilir ve ilerleme isteği canlanır. Freud’un klinik dilinde ifade etmek gerekirse “Gerçeği değerlendirme yetisi sevilen nesnenin artık var olmadığını ortaya çıkarmıştır ... (zamanla) gerçeğe duyulan saygı üstün gelir ... benlik özgür bırakılır ve yas tamamlandıktan sonra bir kez daha serbest kalır.”
Simmel şehirlilerin, soka­ğın uyaranlarına verdiği yanıtları saklamak için kullandıkları sakin ve duygusuz davranış biçimlerini incelemeye almıştı. La Roche­ foucauld maskeyi, birinin gerçekte olduğundan başka bir şey gibi gözükmek için kullandığı bir metafor olarak düşünmüştü: “Kişiler yapmacık bir bakış ve bir dış görünüş ile insanların, hakkında ne dü­şünmesini istiyorsa o şekilde görünür.” Gizleyen maskelerin, ko­ruyucu çeşitleri sosyal hayatın her köşesinde bulunur; iş arayanların görüşmelerde bunlardan bir tane giymeleri gerekir, tıpkı Theodore Kheel’in sendika müzakerelerinde ya da Alman diplomatların Birin­ci Dünya Savaşı sonrası mağlubiyet şartlarını görüştüğü Versailles da ihtiyaçları olduğu gibi. New York’taki Koreliler, sessizlik maskesi giymişlerdi. Gizleyen maske, kendini koruma için olmamalıdır; ne­ zaket ve incelik, başkalarına zarar verebilecek duyguları maskeleyen davranışlardır.
Reklam
Narsisizm bencilliğin eş anlamlısı gibi görülebilir, ama psikanaliz uzun zaman önce bunu daha karmaşık bir konu haline getirmiştir. 1914’te Freud, narsisizmle ilgili temel denemesini yayımladığında, onu, herhangi bir kısıtlama olmadan cinsel doyum arayan kontrolsüz bir libidinal güdü olarak hayal etmişti. Daha sonra, narsisizmin insa­nın
C. Wright Mills
Sos­yal aktörler toplum tarafından kendilerine tahsis edilen rollere hem adapte olmaya hem de onlarla aralarına bir mesafe koymaya çalışırlar. İnsanlar kendilerinin yaratmadığı koşullarla beslenen kaygıyla uğra­şırken içsel bir güç geliştirir.
Her şeyi bilemezsiniz ama bildiğiniz bir şey bile sizi okkalı bir zengin yapabilir
25 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.