"... Küçük, büyük her çeşmeyi iri gövdeli bir çınar yahut da servi beklerdi. İşlenmiş mermerin üstüne aydınlığın nimeti onun fırınında pişmiş taze bir ekmek gibi düştüğü gün, mimari kendini bulmuş sanılır. Mimarın veya hayrat sahibinin diktiği ağacın büyüdüğünü görüp görmemesinin ehemmiyeti yoktu. Dikilmiş olduğunu bilmesi yeterdi. Bilirdi ki toprağa emanet edilmiş bir ağaç, mahalleye, semte, şehre, hatta cemiyete ve bütün bir imana emanet edilmiş bir değerdir... "
Şurası var ki tıpkı kendimiz gibi geçmiş zaman da bizdeki aksiyle tekevvün halindedir. Kâinatımızı nasıl kendi akislerimizle yaratırsak; maziyi de düşüncelerimize, duygularımıza ve değer hükümlerimize göre yaratır, değiştiririz.