Pınar Öğünç ile tavsiye üzerine yolum kesişti. İyi ki de tanışmışım. Niye mi şöyle anlatayım:Eserde geçen öyküler hem çok doğal hem çok sıradan. Buradaki sıradanlık basitlik manasında değil tabi ki. Öykülerde ya yaşadığınız olaylara benzer ya da tanık olduğunuz durumlar veya kişiler karşınıza çıkıyor sanki. "Ben bunu yaşamıştım" ya da "aa bu da doğru, denk gelmiştim" dediğiniz o kadar unsur var ki. Yaşam devam ederken kitapta geçen öykü kahramanlarıyla ortak bir paydada buluşuyor okuyucu.
Bir öykücü olarak şimdi yaşanılan hayatı kurguya dökmek zordur ve risklidir çünkü okur açısından geri tepebilir. Pınar Öğünç de geri tepmiyor. Bilakis insanı germeden, sıkmadan günlük hayatın, büyük şehrin hengamesi içinde akıp giden hayatlarla yaşanılan anlara tanıklık ediyoruz.
Toplam 10 öykü var eserde. 122 sayfa ama ciddi emek verilmiş, sıcacık bir anlatımla karşı karşıyayız. Eser monolog tarzı ilerliyor. Yer yer bilinç akışı bu monologu destekliyor ama okurken de beyniniz yanmıyor:)
"Fazla erkekler, fazlasını isteyen kadınlar, komşular... Plazaların oksijen vakitleri, otobanların çiçekleri, ailelere mahsus adım sürüyüşleri... Gökyüzünden yağan kapılar, kendi bahçemizde biten beterotları..." diye devam ediyor arka kapak yazısı. Tanışmadıysanız başlangıç kitabı olarak tavsiye ederim. Bir kitabını daha aldım" Aksi Gibi" yakın zamanda onu da okuyacağım.