İş arkadaşımın bir vesile ile Jack London'un meşhur Beyaz Diş romanını hediye etti. Açıkcası dünya klasiklerinden çok kitap okumuyorum. Fakat ara sıra okuduğum bazı klasikler beni gerçekten büyülüyor. Bu kitapların bir klasiğe dönüşmesi boşa değil. Bu tarz kaliteli okuma deneyimini yeni kitaplarda biraz zor elde ediliyor. Beyaz dişte beni etkileyen kitaplardan birisi oldu.
Yazarın bütün bir kitabı bir kurdun, yani bir hayvanın gözünden yazmış olması, onun gözünden doğaya bakışı, diğer hayvanları ve insanları anlamlandırmaya çalışması gerçekten harika. Don Kişot romanı için bir söz var. "Don Kişot çocukken okuduğunuzda bir masal kitabı, orta yaşta bir roman, yaşlandığınızda ise bir felsefe kitabıdır" diyorlar. Beyaz diş romanı da bana aynı etkiyi hissettirdi. Özellikle beyaz dişin insanlarla ilk tanıştığında onların herşeye hükmedebilme gücünü anlattığı cümleler muhteşemdi;
"Kampa gidip gelen, çevrede dolaşan insanları izledi. Bunu yaparken, uzaktan bakılınca, kendisini yaratan tanrıları izleyen bir insana benziyordu. Bunlar, tıpkı tanrıları gibi yüce yaratıklardı. Kendi bulanık anlayışına göre tanrıları, insanlar için olağan üstü şeyleri yaratan varlıklardı.
Her şeye hükmeden, bütün bilinmeyen ve akıl almaz güçlerin sahibi, canlı ve cansızların efendisi, hareket eden şeyleri buyruğu altında alan, hareket etmeyenleri harekete geçiren, yosun ve tahtalarla Güneş renginde, ısıran bir canlı yaratan varlıklardı onlar. Ateşi yapanlardı! Tanrıydı onlar!"
Sonuç olarak her yaştan herkese tavsiye edebileceğim bir roman.