Kimilerine göre uzun öykü, kimilerine göre kısa roman, Orhan PAMUK'a göre bir "melodram" olan Beyaz Geceler; ismini Petersburg'un beyaz gecelerinden mi yoksa hikayemizin "hayalperest" kahramanının hayatın tüm gerçekliğinin, karanlığının yanında bembeyaz kalan hayallerinden mi alıyor, onu düşünmek ve bulmak da usta yazar Dostoyevski tarafından biz okuyuculara bırakılmış.
Evleri, caddeleri tanıyan, onları kişileştiren, "çevresindeki yaşamla tatmin olmayan ve sıradanlığın boğuculuğundan ideal bir dünyaya kaçma eğiliminde olan" (S.20) ismini bilmediğimiz kahramanımız, aşkı da hayallerinde yaşıyor. Kendisine ideal bir aşk ve aşık yaratıp ona inanıyor ancak karşısına çıkan ve yalnızca birkaç gece sohbet ettiği kadına, Nastenka'ya aşık oluyor ya da aşık olduğunu sanıyor. Bu aşkın ya da aşk sanılan yanılgının sonu da ne yazık ki kurulan birçok hayal gibi "hayalperest"in hüsranı ile sonuçlanıyor. Akıp giden dünyada, kendisini on beş yıl sonra bile aynı yerde, aynı hâlde, yine aynı yalnızlıkta hayal ederek ama yaşadığı tek bir saadet anıyla da avunarak bize anlattığı hikayesine sor veriyor.
Eseri nasıl anladığımız veya kendimize, kendi hayat ve hayallerimize göre nasıl yorumlayacağımız aslında 13.sayfada belirtilmiş. "BEYAZ GECELER'in NEYİ ANLATTIĞI BU AÇIDAN SORULABİLİR: HAYALPEREST'in ÇABASININ BOŞA GİTMESİNİ Mİ YOKSA NASTENKA'NIN BEKLEYİŞİNİN BOŞA GİTMEMESİNİ Mİ?"