(Dikkat, spoiler içerir!)
Uzun süredir okumak istediğim ve sonunda okumak için zaman bulabildiğim bir hikayedir Beyaz Geceler. Bir pişmanlığım varsa, o da daha erken okuyabilecekken anca bu yılın başında okumuş olmam. Kitaplarda en çok betimlemelere dikkat eden biri için oldukça geç bir keşif oldu. Hem belirli zaman dilimi içinde yaşanan beyaz gecelerin, hem duygusal karmaşaların ve en önemlisi de, fikrimce dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan St.Petersburg’un betimlenmiş olması, hikayeden zevk almam için yeterli oldu. Karakterler hakkında konuşacak olursam, kitabın sonunda doğru Nastenka’ya ne kadar kızmış olsam da, aslında bir nevi duygularını anlayabildiğimi de söyleyebilirim. Sevdiği adamdan beklenen adımlar gelmeyince kendisini seven birine şans veren ilk karakter de değil sonuçta, fakat gene de bütün gece boyunca hayalperestle evlilik planı kurduktan sonra sabaha doğru, sözde nişanlısı ortaya çıktığı an, onu terk etmesi bende oldukça acı bir tat bıraktı. Tahmin edilebilir bir sonuçtu, insan bir yıldır sevdiğini birkaç gecede unutamaz sonuçta. Yazar çok hayalperestti, kafasında Nastenka’yı idealize edip, hem ona, hem de onu sevmeye aşık oldu. Nastenka’nın dürüstlüğüne inanarak kurduğu hayallerle yerden göğe yükseldi, son gecenin sabahına doğru ise yıkılan hayallerinin ağır yükü ile gökten yere indirildi. Nastenka ise sevilmek istedi, fakat sona doğru sevilmek yerine sevmeyi tercih etti. Oldukça depresif ve tek yönlü bir aşk hikayesinin tahmin edilebilir bir sonu oldu.