Hıredname-i İskenderi

Bilgelikler Kitabı

Molla Câmî

About Bilgelikler Kitabı

Bilgelikler Kitabı subject, statistics, prices and more here.

About

"Fazilet ve bilgiçlik olsun diye ilim ve hüner istemiyorum. Kurtuluş ehlinin istediklerini de istemiyorum, çünkü mübah olan huri ve köşklerden de geçtim. Senden yalnızca saflaşmış, eğri büğrü olmayan bir gönül istiyorum. Bir gönül ki onda senden gayrısına yer yoktur. Tüm dünyevi dertlerden arınmış, bir tek senin eşsiz derdinle dertlenmiş bir gönül isterim.”   Bu eser, büyük âlim ve edebiyatçı Molla Abdurrahman el-Câmî'nin yedi kitaptan oluşan büyük ‘Yedi Taht’ mesnevisinin son kitabıdır. Diğer mesneviler ‘aşkı’ konu edinirken burada her şey ‘akıl’ kavramı ekseninde dönmektedir. Elbette burada sözü edilen akıl hesapçı ve menfaatçi kuru akıl değil aşkla kemâle ermiş, kalple bütünleşmiş ve bu sayede İlahi hikmeti okumaya salahiyet kazanmış akıldır. Molla Câmî aklın bu ideal şeklini Orta Çağ anlatı geleneğimizin hayli aşina olduğu Büyük İskender’in hikâyesi üzerinden anlatmaktadır. Daha önceki İskender anlatıları (İskender-nâmeler) onun kahramanlık ve serüvenlerini anlatırken, Câmî bu türden ayrı olarak, onun yaşam serüvenini hikmet ve bilgeliğe giden bir yolculuk olarak sunmaktadır. Ona göre mühim olan İskender’in ne büyük fetihler yaptığı, hangi savaşlara katıldığı, savaşlarda ne tür askeri taktiklere başvurduğu değil kimlerin rahle-i tedrisinden geçtiği ve hayatının en önemli süreçlerini içine alan ibretlik hayat yolculuğudur.
Author:
Molla Câmî
Molla Câmî
Translator:
Y. Emre Taşdemir
Y. Emre Taşdemir
Estimated Reading Time: 4 hrs. 32 min.Page Number: 160Publication Date: 9 October 2023Publisher: Sufi Kitap YayınlarıOriginal Title: Hıredname-i İskenderi
ISBN: 9786257949934Country: TürkiyeLanguage: Türkçe
Reklam

About the Author

Molla Câmî
Molla CâmîYazar · 19 books
Nuruddin Abdurrahman b. Nizamiddin Ahmed b. Muhammed el-Cami. 23 şaban 817' de (7 Kasım 1414) Horasan'ın Cam şehrinin Harcird kasabasında doğdu. Daha çok Molla Cami unvanıyla tanınır. Birinci divanının mukaddimesinde Câm şehrine nisbetle ve Ahmed-i Namekiyi Cami'nin (ö. 536/ 1141) hatırasına saygısının bir ifadesi olarak Câmi mahlasını aldığını söyler. İsfahan'dan Horasan'a göç eden dedesi Şemseddin Muhammed, burada İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybani (ö. 189/ 805) neslinden gelen birinin kızıyla evlenmiş, bu evlilikten babası Nizameddin Ahmed dünyaya gelmiştir. Câmi ilk tahsiline babasının yanında başladı. Babası Herat'a gidip Nizamiye Medresesi'ne müderris olunca (823/ 1420) öğrenimini orada sürdürdü. Devrinin meşhur âlimlerinden Mevlana Cüneyd-i Usûli'den Arap dili ve edebiyatının temel eserlerini okudu. Ardından Seyyid Şerif el-Cürcani'nin öğrencisi Ali es-Semerkandi ile Teftazani'nin öğrencisi Şehabeddin Muhammed el-Cacermi gibi ünlü bilginlerin derslerine devam etti. Daha sonra Uluğ Bey zamanında büyük bir ilim merkezi haline gelen Semerkant'a giderek orada dokuz yıl kaldı. Uluğ Bey Medresesi'nde Bursalı Kadızade-i Rümi'den (ö. 841/1437) riyaziyyat dersleri aldı. Bu arada Mevlana Fethullah-ı Tebrizi'nin derslerinden de faydalandı. Keskin zekâsı, yeteneği, ilmi meseleleri anlatma gücü ve görüşünü çok açık olarak ortaya koyabilme kabiliyeti sayesinde herkesin hayranlığını kazandı. Kâşifi, Reşahat'ta Câmi'nin tahsiliyle ilgili hayret verici hatıralar nakleder. Ünlü astronomi ve matematik âlimi Ali Kuşçu Herat'a gittiğinde Câmi'ye astronomiyle ilgili zor sorular sormuş, cevabını hemen alınca hayranlığını gizleyememiş, onunla riyazi meseleler üzerinde çalışmalar yapmış ve kendisini takdir etmişti. Genç yaşta döneminin bütün ilimlerine vakıf olmasına rağmen bu ilimler Câmi'yi tatmin etmedi. Semerkant dönüşünde Nakşibendî şeyhlerinden Sa'deddin-i Kaşgari'ye intisap etti. Onun vefatından sonra (860/ 1456) halefi Hace Ubeydullah Ahrar'a bağlandı. Ubeydullah ile birkaç defa görüştü. Ayrıca mektuplaşmak suretiyle kendisiyle devamlı temasta bulundu. Manzum ve mensur eserlerinin çeşitli yerlerinde onu her fırsatta öven Câmi ölümünde de (895/1490) uzunca bir mersiye kaleme aldı. Ubeydullah Ahrar'ın Câmi üzerindeki tesirinin diğer Nakşi şeyhlerinden daha fazla olduğunda şüphe yoktur. Câmi 877'de (1472) hacca gitmek için Herat'tan ayrıldı. Bu yolculuk sırasında Bağdat'ta iken bazı Şiiler Silsiletü'z-zeheb mesnevisinin Ehl-i beyt sevgisiyle ilgili bölümünü tahrif ederek Câmi'nin aleyhinde kullanmak istedilerse de Câmi Ehl-i beyti sevmenin Kur'an'ın emri olduğunu söyledi ve Silsiletü'z-zeheb'in Ehl-i beyt'le ilgili bölümlerini okuyarak muarızlarını susturdu, orada bulunan alimlerin takdirini kazandı. Hac dönüşünde Tebrize gitti. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın Tebriz'de kalmasını istemesine rağmen oradan ayrıldı. 18 Şaban 878 (8 Ocak 1474) tarihinde Herat'a döndü. Burada Sultan Hüseyin Baykara'nın kendisi için yaptırdığı medresede Arap dili ve edebiyatı, hadis ve tefsir dersleri okuttu. 18 Muharrem 898 (9 Kasım 1492) cuma günü Herat'ta vefat etti. Cenazesi, başta Hüseyin Baykara ve Ali Şir Nevai olmak üzere devrin bütün ileri gelenlerinin iştirakiyle kaldırıldı, şeyhi Sa'deddin-i Kaşgari'nin kabrinin yanına defnedildi.