Bilim ve Ahlak Olgu ve Değer

Yavuz Köktaş

Bilim ve Ahlak Olgu ve Değer Quotes

You can find Bilim ve Ahlak Olgu ve Değer quotes, Bilim ve Ahlak Olgu ve Değer book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Sinan Canan, insanın inanç sahibi olmak zorunda olduğunu belirtir. Ona göre herkeste ister Tanrı'ya olsun ister tesadüfe olsun bir şeylere inanma eğilimi vardır. İnançlar bireyin hayatını devam ettirmesi için bir motivasyon kaynağı hâline gelmiştir ve bundan dolayı evrimsel olarak önem arz eder. Homo sapiens inanmak zorunda olan bir canlıdır.
Sayfa 119Kitabı okudu
(Sinan) Canan şöyle devam ediyor: İnançlar bizim için neden bu kadar önemli? Tabiatımızın önemli bir kısmı diğer hayvanlarla ortaktır. Öte yandan beynin aşırı büyümesi ve algı ile tepki devreleri çok fazla miktarda alternatif yolun gelişmiş olması, insanın zihinsel dünyasının çok zengin ve ilave arayışlara muhtaç olmasini beraberinde getirmiştir.
Sayfa 122Kitabı okudu
Reklam
Şurası bir gerçek ki, elbette nesnelerin atomize edilerek anlaşılması faydalıdır ve gereklidir. Bütün mesele varlığın ve eşyanın atomize edilerek bütünlüğünden uzaklaştırılmasıdır. Farabi bunu çarpıcı bir örnekle açıklamıştır. Ona göre parça, bütünle ilişkisi nispetinde anlamlı bir varlık hâline gelir. Parmağın manasını ancak elin manasını ve amacını bildiğimiz zaman kavrarız. Parmak ele, el kola, kol bedene, beden de nefs ve ruha göre anlam kazanır. İnsanın herhangi bir uzvunun anlamı ise ancak insanın yaratılış gayesi idrak edildiği zaman kavranabilir. Aynı kural şehirde çalışan terzi yahut ayakkabı ustası için de geçelidir. Bir ustanın işinin manası, şehrin kuruluş gayesiyle uyum için olmak durumundadır. Böylece parmaktan bedene, ayakkabı ustasından şehre, devlet yapısından dünyanın varlık gayesine kadar her şey, bir bütünlük için ele alındığında gerçek anlamını bulur. Onun içindir ki İslam düşünce geleneğinde varlık tasavvuru, bölünmüş ve parçalanmış bir tablo arz etmez. Var olmak ile bilmek, düşunmek ile erdemli olmak, varlıklar üzerinde tasarruf sahıbi olmak ile sorumluluk üstlenmek, iç içe geçmiş süreçlerdir.
Bazen benzerlikler çok olabilir ama yüzde 1'lik bir fark olsa dahi bu bir uçurum farkı olarak nitelenebilir. Biz buna derece değil mahiyet farkı diyoruz. Bir maymun ile DNA dizimi benzerliği ister yüzde 1, ister yüzde 95, isterse yüzde 99 olsun fark etmez, burada mesele dizilim benzerliği değil, DNA'nın nasıl kullanıldığıdır. İnsan
Sayfa 115Kitabı okudu
Atom bombası yapılıp insanlar katledilmemiş midir? Evrimci, bu şekilde insanlara zarar veren bireyin mutlaka suçluluk duyduğunu da ifade etmektedir. Hiç de böyle değildir. Zira işlenen suçlar, tekrar tekrar aynı kişi (ve gruplar) tarafından işlenmektedir. Suçluluk duyulsa bu kadar işlenir mi? Şu da var ki, bireyler hem iş birliği yaptığı insanları
Evreni düşünelim örneğin; Ay, Güneş ve gezegenler... İslam'da bunlar dahi' değer yüklüdur. Elbette tekil olarak yıldız ve gezegenlerin, taş ve toprağın kendinde içkin bir değeri yoktur ve olamaz. Yine elbette evreni açıklama konusunda bunlarla ilgili ortaya konulabilecek yasalar da vardır. Peki bunların bizatihi kendileri değer mi üretiyor? Hayır, değer üretemedikleri gibi kendi başlarına bir 'değer” de ifade etmezler. Ancak bir “değer'e işaret edebilirler. Allah gibi. Ayrıca kendi başlarına değerleri olmasa da insandaki “değer'in ortaya çıkmasına katkıda bulunurlar. Dedik ki, kendileri 'değer” üretemez ama bir 'değer”in varlığına işaret ederler. Sanatın, sanatkâra; resmin ressama işaret ettiği gibi. Sanatın “değerli” oluşu veya resmin “değerli” oluşu sanatkâr ve ressamdan dolayıdır. Esere güzelligi katan sanatkâr ve ressamın ruhudur. İşte kâinatın “değerli” oluşuda “Yaratıcısı'na alâmet ve işaret oluşundandır.
Reklam
Hastalıklar, depremler, felaketler de ahlaki içeriklidir. Örneğin hastalık... Hastalık Allah'ın bir imtihanıdır, imtihan iradeyi gerektirir, irade hastalığa karşı tavrı belirler veya üst düzey bir bakışla hastalık Allah'ın bir lutfudur. Bu bir görme biçimidir ve din, inananına bu görme biçimini sağlamaktadır. Bilim içinse hastalık, makinadaki bir arıza demektir. Arızanın giderilmesi hastalığı da ortadan kaldıracaktır. Bundan ibaret. Mucize de aslında bu tür bir görme biçimiyle alakalıdır. Mucize, Tanrı'nın iradesinin yansımasıdır. Bu anlamıyla doğaya ahlaki içerikli bakmak demektir mucize. Ama bilim, evrende aşkın bir şeyin olamayacağını kabul ettiği için yine onu sebep-sonuç çerçevesinde izah etmeye çalışır. Farklı görmeyi reddeder ve gormeyi tektipleştirir. Aslında bilim, kendi görme tarzını mutlaklaştırdığı için başka görme tarzlarını reddeden kısır, indirgemeci bir yaklaşımdır.
İslam, zinanın yanı sıra bütün çeşitleriyle eşcinselliği de açıkça yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de eşcinsel ilişkinin çok çirkin bir fiil olduğu ve Allah'ın koyduğu sınırları çiğnemek anlamına geldiği açık ve kesin bir şekilde ortaya konmuştur. (Nisâ, 15-16; Araf, 80-84; Şuarâ, 161-175) Kur'andan önce indirilen kutsal
Ben bilimle ilgili şunu temenni ederim: Bir kere bilim, haddini, sınırlarını bilmelidir. Bilim, bilimciliğe dönüşmemelidir. Tekil nesneleri incelemek anlaşılabilir bir şeydir. Ama bundan yola çıkarak gerçekliği tekil nesnelere indirgemek hiç de anlaşılabilir bir şey değildir. Bu, hakikati çarpıtmaktır. Bilim, sonuçta bilgilenmemize katkı verirken bilimcilik bizi tahakküm altına almaktadır. Bilim, tekil nesneleri açıklayabilir ama bütün hakkında konuşması alanı dışına çıkması demektir. Şayet böyle bir açıklama yapıyorsa, bilimin, evren ve insana dair açıklamalardan bir açıklama olduğu idrak edilmeli; ayrıcalıklı, biricik, tek bir açıklama olmadığı kabul edilmelidir. Gerçi İslam düşünce geleneğinde böyle bir ayrım yoktur. Yani “ilim” tekil nesneleri açıklamalı, bütün hakkında “anlam” hakkında konuşmamıalı. İslam'da böyle bir şey olmaz. Zira “ilim” kelimesinin muhtevasına zıttır bu. İlim, hem tekil nesneleri anlamakla ilgili hem de tekil nesnelerin içinde bulunduğu bütünsel anlamla ilgilidir. Bu anlamda ilim ve anlam, ilim ve metafizik, ilim ve Allah arasında bir çelişki yoktur. Allah'a inanıyorsam ilim dışlanır; metafizik varsa ilim yoktur gibi bir durum söz konusu değildir. Çünkü İslam'da bu iki alan birbirinin zıddı değildir. Birbirini tamamlayan şeylerdir.
Sayfa 239Kitabı okudu
Ateistin, tek sığındığı şey bilimdir. Bilime sığınarak Tanrı'yı reddetmek istiyor. Bilime sığınarak ahlakı açıklamak istiyor. Oysa Tanrı da ahlak da bilimin konusu değildir. Bilimin konusu görülebilir maddi nesnelerdir. Tanrı da ahlak da görülebilir maddi nesneler değildir. Bu durumda Tanrı ve ahlak bilimin konusu nasıl olsun? Üstelik ateist, savunmalarını akla uygun yaptığını söylemektedir. Oysa bilimin yöntemi farklı, aklın yöntemi ise farklıdır. Çok basit bir şekilde örneğin, bir an evrimi kabul etsek bile bundan Tanrı'nın olmadığı sonucu çıkmaz. Bu mantıksız olur. “Evrim vardır. O hâlde Tanrı yoktur.” demek olacak iş mi? Bunu şu şekilde ifade etmek gayet mümkündür: Tanrı vardır; o hâlde evrimi O tasarlamıştır. Dolayısıyla bilimden Tanrı'nın yokluğuna varmak mümkün değildir. Bilim maddi veriyi esas alır, deneyler, sonucunu akılla formüle eder. Akılla formüle eder ama formüle ettiği şey maddi verilerle ilgilidir, soyut alanla değil. Akıl ise madde ile mana arasında; somut ile soyut arasında bağ kurar. Aklın asıl ilgi alanı madde değil, manadır. Akıl, hep soyut olana yönelir. Aklın dogası böyledir. Akıl muhakkak soyut alana geçiş yapar. Bu açıdan baktığımızda Tanrı bilimin konusu değil, aklın, akli bilginin konusudur. Tanrı'ya bilimle değil, akılla varılır. Bilimle Tanrı'nın varlığına veya yokluğuna dair delil getirmek abesle iştigaldır.
Sayfa 163Kitabı okudu
33 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.