You can find Oldest Bilim ve Şarlatanlık books, oldest Bilim ve Şarlatanlık quotes and quotes, oldest Bilim ve Şarlatanlık authors, oldest Bilim ve Şarlatanlık reviews and reviews on 1000Kitap.
Bu kitabı iki kez okudum. Özellikle bilim alanında uğraşanların yani akademisyenlerin kesinlikle okuması gerekir. Elbette ki başkaları da okumalı ki, her buluş yaptım diyenin buluşu da sorgulanmalıdır.... İçerisinde çok fazla örnek var... Başladığınızda kesinlikle bitirirsiniz ve kesinlikle bilgi dağarcığınıza yeni bilgiler eklersiniz. Okuduğunuza asla pişman olmazsınız.
Ne demiş Oscar Wilde;"Aptallık en büyük günahtır!" Ben de bu söze nazire olarak şöyle diyorum:"Şarlatanlık doğruya,dolayısıyla bilime karşı işlenmiş en büyük suçtur."
Hüseyin Batuhan beyin bu kitabı temelde "düşündürme"yi amaçlıyor. Özellikle bazı "şarlatan"ların hiçbir bilimsel araştırma sürecinden geçmemiş, gerekli kanıtlar ortaya koyulmadan "buluş " diye nitelendirdiği "özlemsel düşünüş " ürünlerini piyasaya sürmeleri ve basit ve ya bilimsel düşünüşten, daha doğrusu "düşünmeden"yoksun insanların bu şarlatanların saçma fikirlerine inanmaya meyilli oluşları ve hatta inanmaları kitabın ana temasını oluşturmakta.Hüseyin Batuhan bey ise bunlara karşı kitabında değerli fikirleriyle bizlere yol göstermeye çalışmaktadır.
Düşünüyoruz, öyleyse varız!
Okumanızı tavsiye ederim. Her sayfasında ayrı bir şey katacak sizlere eminim. Kendi adıma bu kitabın bana çok şey kattığını söyleyebilirim..
Kitapla kalın..
Elinizdeki kitabın biri teorik, öteki pratik olmak üzere iki amacı var: Teorik amaç, kitabın başlığından da anlaşılacağı gibi, "gerçek bilgi" ile "sözde bilgi" (veya "sahte bilgi") arasındaki aynmlan belirtmek, pratik amaç ise bu bilgilerin ışığında karşılaşabileceğiniz herhangi bir fikir veya iddiayı dogru değerlendirmenize, yani o fikir veya iddianın "inanılmaya değer" olup olmadığını saptamanıza yardımcı olmak. Bu sanıldığı kadar kolay bir iş değil. Her şeyden önce kişide bir "inanma sorumluluğu" duygusunun varolmasını gerektiri- yor. Bir başka deyişle, kişi "yanılmaktan", dolayısıyla "yanıltılmaktan" çekinen, yani "şüpheci" bir yaradılışta olacak. Zira şüphedlik doğruluk sevgisinin bir başka yüzüdür. Bu ise hiçbir fikre kolay kolay inanmamayı, "güç beğenir" olmayı içerir.
Beni bu kitabı yazmaya iten faktörlerin başında bu durumu hayretle, hatta bazan "dehşetle" izlemiş olmam geliyor. Lise eğitiminin gençlere doğru dürüst bir "bilim kültürü" kazandırmadığını eskiden beri biliyordum, ancak "Däniken olayı" bu konudaki karamsarlığımı neredeyse bir umutsuzluğa çevirdi: Nasıl olmuştu da, geri zekalı bir eski otel katibinin hiçbir iler tutar yanı olmayan baştan aşağı saçmalıktarla dolu olan bir kitabı ("Tanrıların Arabaları") iyi kötü bir lise eğitimi görmüş, hatta üniversite bitirmiş yüzbinlerce insanın ilgisini çekebilmişti?
Şarlatanlık virüsünün yayılmasında, başta televizyon olmak üzere, iletişim araçlarının büyük "suçu" olduğu bence şüphe götürmez. Açıkçası media para kazanma hırsı yüzünden, her türlü saçmalığın yayılmasına, bile bile araç olmaktadır. Elbette gazeteler, dergiler, kitaplar, hatta televizyon yayınlan özel sektöre ait olduklan ölçüde herşeyden önce "ticari" bir amaç gütmek zorundadırlar, bu nedenle de "en çok satan" konulara yer vermeden edemezler, bu bakımdan onlann bu "çıkarcı" davranışlannı bir dereceye kadar hoşgörüyle karşılamak mümkün. Ancak Dr. Özel ve Ahmet Hulusi gibl tipik şarlatanlann ve servet avetlannın devlet televizyonuna çıkanlmasına gözyummak mümkün değil, zira devletin görevi halkı eğitmek ve aydınlatmaktır, onun kafasını saçma sapan inanç ve fikirlerle doldurmaya çalışan insaniann seslerini duyurmalarına aracı ve yardımcı olmak değil! Bir lise öğretmeni bir tarikatçı şarlatanla birlikte nasıl devlet televizyonunda boy gösterir? Devlet televizyonunun asıl görevi şarlatanlıklan ve şarlatanlan "teşhir etmek" değil midir?