1965 yılında günlüğüne düştüğü notlardan birinde Susan, kendine şöyle bir söz verir: "Paris Review' dan Lillian Hellman kadar dolaysız + yetkin + açık konuşabilene dek röportaj vermeyeceğim."
Günlüklerinin ve not defterlerinin ikinci cildinde ... [Bilinç Ete Koşulurken]) şöyle diyordu Sontag: "Zeki olmak benim için 'daha iyi' bir şey yapmak değil. Bildiğim yegane varoluş bu ... Pasif (ve bağımlı) olmaktan korktuğumun bilincindeyim. Aklımı kullanmak aktif (bağımsız) hissetmemi sağlıyor. İyi bir şey bu."
Çok konuşan, kendilerinden bahseden, sıcak ve hislerini fiziksel olarak dışavuran insanları seviyorum. Ama bir Bresson veya Pagnol filminde yaşamam gerekmiyor; kendi hayatımı yaşamam ve sınırlarımı aşmam gerekiyor.
Özel hayatımda ne zaman fırtınalar kopsa, örneğin yanlış kişiyle birlikte olduğum veya hayatım herhangi bir nedenle çıkmaza girdiği için bir karışıklıkla yüzleşmem gerekse (herkesin başına gelen şeyler), başkasının hatası olduğunu söylemek yerine her zaman sorumluluğu almayı tercih ederim. Kendimi kurban olarak görmekten nefret ederim. "Şu kişiye aşık olmayı seçtim ve pisliğin teki çıktı. Benim seçimimdi," derim. Başkalarını suçlamayı sevmem çünkü kişinin kendisini değiştirmesi başkalarını değiştirmesinden çok daha kolaydır.