Fakat On ikinci Gece Gelince Demiş ki:
Ey bahtıgüzel şahım, işittim ki, Halife ve Cafer'in de dahil oldu ğu tüm topluluğu önünde kalender genç kıza, öyküsünü anlatmaya şöyle devam etmiş:
Amcam, pabucunun tabanıyla oğlunun yüzüne vurduktan son ra, orada kömür kesilmiş yatan bir ölüye karşı yapılan bu hareketi şaşkınlıkla karşıladım. Ve amcamın oğlu adına çok üzüldüm; özellik le genç kadınla birlikte onları böyle kara kömüre dönmüş görünce... Sonra şöyle dedim: "Aman Allah! Amcacığım, bir parça gönlünün ke derini yatıştır] Ben, tüm benliğim ve yüreğimle çocuğunun başına gelenden üzüntü duyuyorum. Özellikle bu hale düşmelerine... Genç kadınla birlikte kara kömüre dönüşmelerine...
Şimdi söyleyin bakalım, torbala rınızda bizi eğlendirecek birkaç güzel Öykü ya da başınızdan geçen şaşırtıcı serüvenler var mı?" diye sormuş. Bu soruş biçiminden hoş lanan kalenderler, kendilerine müzik aletleri getirilmesini istemiş ler; bunun üzerine kız onlara zillerle donatılmış bir Musul tefi, bir Irak udu ve İran neyi getirmiş. Üç kalender ayağa kalkmış; biri zilli tefi, diğeri udu, öteki de neyi almış; üçü birden çalmaya başlamış lar; genç kızlar da şarkı söyleyerek onlara eşlik etmişler; hamala ge lince, zevkten bayılıp, "Ya Allah! Ya Allah!" demiş. Çalgı çalan ve
şarkı söyleyenlerin görkemli sesleri onu çok etkilemiş.
Tam o sırada, kapının yeniden çalındığı duyulmuş. Kapıya ba kan kız ayağa kalkarak kapıda kimin bulunduğunu anlamaya git
miş.
Bir zamanlar Bağdat'ta bekâr bir hamal yaşarmış.
Günlerden bir gün, çarşıda küfesine kaygısızca yaslanmış otu rurken, Musul kumaşından, nakışla duble edilmiş ve altın payetler serpiştirilmiş ferah çarşafına bürünmüş bir hanım önünde durmuş. Yüzündeki peçeyi hafifçe kaldırmış ve peçe altından, uzun kirpikli siyah gözleri ve harika göz kapaklan görünmüş. Nitelikleri mükem mel olan vücudu ince, ayaklan uiacıkmış. Sonra sesinin tüm tatlılı- ğıyla, ona "Ey hamal, küfeni al ve beni izle!" demiş ve hamal âdeta büyülenmiş gibi küfesini toparlayıp genç kadının peşine düşmüş; bir süre yürüdükten sonra, bir evin kapısında durmuşlar.
Kadın, "Madem ki sen emrediyorsun, onu bulunduğu'durumdan kurtarırım" demiş. Sultan da, "Evet, onu kurtar! Bana da huzur
ver!" diye yanıt vermiş. Kadın, "Emrin başım üstüne!" deyip ayağa kalkarak türbeden çıkmış. Saraya gelince, su dolu bakır bir kabı alıp onun üzerine sihirli sözcükler okumuş. Ve su, tencerede kayna yan su gibi kaynamaya başlamış. Bunu üzerine suyu genç adamın üstüne serpmiş ve "Söylenen sözlerin yüzü suyu hürmetine ilk hali- ni alman için seni bu durumdan kurtarıyorum" demiş, Genç adam silkinip ayaklarının üzerine durmuş; kurtuluşuna sevinerek Tan rıdan başka Tanrı olmadığına ve Muhammet'in Tanrı'nın Peygam beri olduğuna tanıklık ederim!" demiş; "Allah'ın inayeti ve selameti senin üzerine olsun!" diye eklemiş; kadın da ona, "Defol! Ve bir da ha da buraya gelme! Yoksa seni öldürürüm" diyerek yüzüne haykır mış.
Kalk öyleyse, kapının üzerinde yazılı olanı oku!" demiş ler. Hamal kalkıp kapının üzerinde altın yaldızlı harflerle yazılı olan şu ibareyi okumuş:
Hoşuna gitmeyen şeyler işitmek istemiyorsan, seni ilgilendirmeyen konularda konuşma!
Yıldız-okuyan geceyi gözlüyordu! Ve birdenbire, gözlerinin önünde.
büyüleyici bir çocuğun narinliği belirdi! Ve düşündü:
. Bu, Zühal'in kendisidir, aynı adlı yıldızı bîr kuyruklu yıldız sandıran saçılmış siyah saçları olan! Yanaklarının açık kira/ pembeliğine gelince, Merih'tir onu yaymaya gayret gösteren! Gözlerinin delici ışıkları ise, yedi yıldızlı okçu burcunun oklarıdır bunlar! Ama ona bu haıika kavrayışı veren Utarit'tir; Zühre'yse ona altın değerini kazandırmıştır. Yıldızları gözleyen, artık ne düşüneceğini bilemedi
ve şaşkınlığa düştü! Bunu gören yıldız ona doğru eğildi ve güldü.