‘Zaman tuhaf şeydi, bazen bize anda var olduğumuz duygusu verecek kadar genleşiyor, bazense sıçrayarak uyandığımız saf bir illüzyona, bir hayali yolculuğa dönüşüyordu. Dostlar edinmiş, aşkı bulmuş, aile kurmuş, hafta sonu tatillerini yazlıkta geçirmiş, arabalar satın almış, uçaklara binmiş, Noeller kutlamıştım ama o an itibariyle, sabırla inşa ettiğim bu yapı yerle bir olmuştu. Aslında hiçbiri var olmamış gibi, başlangıç noktasına geri dönmüştüm.’
.
Dani ailesinden oldukça uzakta çalışıyor. Beraber tatil yapmayalı da uzun zaman oluyor.. Ve yine bir gün çalışırken telefonu çalı
yor, eşinin kız kardeşi arayan. Dani’ye oğlunun öldüğünü söylüyor.
Öylece, birden bire.
Kilometrelerce uzaktaki oğlunun ölümüyle kalıveriyor Dani. Sonra ilk uçağa atlıyor.. Süreç işliyor.. Nasıl ki yaşam beklemiyor, ölüm de beklemiyor..
.
Evladını yitiren bir ebeveyni zihinde canlandırmak zor, kalbi büküp atıveriyor.
Alain Gillot bu kaybı, yas sürecini öyle yumuşak bir zeminde dimdik kalabilen cümlelerle anlatıyor. Çocuklarının kaybıyla anne ve baba nasıl baş edebilir ki? İşte bu baş edemeyişi okuyoruz.
Kısa ve vurucu bir hikaye Bir Ada İcat Etmek.
Duyguları kabartıp köpürten cinsten..
.
Birsel Uzma çevirisiyle~