Bir Ankara Ailesinin Öyküsü

Orhan Karaveli

Bir Ankara Ailesinin Öyküsü Posts

You can find Bir Ankara Ailesinin Öyküsü books, Bir Ankara Ailesinin Öyküsü quotes and quotes, Bir Ankara Ailesinin Öyküsü authors, Bir Ankara Ailesinin Öyküsü reviews and reviews on 1000Kitap.
Ankara’da 29 Ekim 1933! Cumhuriyet on yaşında. Birkaç metre ötemde Atatürk! Kendisi!.. Etiyle kemiğiyle; göz kamaştıran görkemi ve güzelliğiyle O!.. Sesi kısılırcasına haykırıyor: “Ne mutlu Türküm diyene...” Belleğimin derin çizgilerle çizilmiş ilk ve hiç unutmadığım... unutmayacağım görüntüsünü yaşıyorum. Babam elimi sımsıkı tutmuş. Bıraksa koşup yanına gidecek, boynuna sarılacağım.
1930'ların Ankara'sı küçük ama düzenli gelişip büyüyen sevimli bir kentti. O, "Atatürk'ün Ankara'sı"ydı! Henüz "saylavı" (milletvekili), henüz "işini bilmeyen" (!) dürüst memuru, "devrim koşusunun" erleri öğretmeni, çalışkan ve sorumluluk bilinci hızla gelişen öğrencileriyle...
Sayfa 107 - Pergamon YayınıKitabı okudu
Reklam
Nejat Akgün, Ankara Kulübü Yayınları arasından çıkan (1996) "Burası Ankara" isimli kapsamlı kitabında bu olayı anlatırken "Şair Mehmet Akif'in İstiklâl Marşı şiirini yazmış olduğu ev... Kurtuluş Savaşı sırasında "Tacettin Tarikatı Şeyhi" tarafından Burdur Milletvekili olarak Birinci Meclise girmiş olan şaire oturması için ayrılmıştır..." demektedir. Oysa o tarihte burada herhangi bir tarikat şeyhi bulunmayıp "evi" Mehmet Akif'e tahsis eden kişi caminin imamı dedem Tevfik Çiftdoğan'dır. (Dipnot)
Sayfa 85 - Pergamon YayınıKitabı okudu
Yani, Atatürk... Yani, Gazi Paşamız!.. Yani, canımızdan çok sevdiğimiz cumhurreisimiz!.. Ne önünde bir polis motosikleti ne de arkasında bir başka resmi otomobil. İşte, tek başına o! 1936 yılının bir Ankara akşamında gürültüsüz, şamatasız!.. İşte, halkının arasında “koruma”sız koskoca Gazi!
“Gazi M. Kemal” ülkeyi zenginleştirenlere, güzelleştirenlere “minnet” duyuyordu. Yaşasaydı, ülkeyi bugünkü durumuna düşürenlere; varını yoğunu şuna buna “satanlara” herhalde nefret duyardı...
Ne denli kendinden ve geleceğinden emin, dinsel(?) dogmaların karanlığını yırtmış bir ulustuk o zamanlar. Ne denli gururluyduk. Birilerinin sonradan yakıştırdığının aksine “öyle dediğimiz” için değil “öyle olduğumuz” için Türklüğümüzle mutluyduk. Üstelik doğruyduk ve çalışkandık... “Yasamız, büyüklerimizi saymak, küçüklerimizi korumak”tı. “Varlığımız Türk varlığına armağan olsun”du. Buna, kadın erkek, genç yaşlı içtenlikle inanan insanlardık.
Reklam
1930’ların Ankarası küçük ama düzenli gelişip büyüyen sevimli bir kentti. O, “Atatürk’ün Ankarası”ydı! “Türklüğü” ve Cumhuriyeti coşkuyla benimsemiş halkıyla...
“Bir insanın iyi ya da kötü yanlarını ortaya koyan çeşitli kıstaslar olabilir” derdi. “Bu kıstaslardan biri de Mustafa Kemal’i sevmek ya da sevmemek... anlamak ya da anlamamaktır. Mustafa Kemal’i sevmeyen ya da anlamayan adam, adam değildir. Türk, Türk değildir!..”
Ayşe ve Azime hanımların Ankara’sında resim yapmak günahtı ama torunlarının torunu, şimdi İsveç’te yaşayan Suzan Karaveli, bu ülkenin genç kuşak ressamları arasında seçkin bir yer edindi. Resimleri itibarlı galerilerde sergilendi ve özel koleksiyonların yanı sıra sanat okulları tarafından satın alındı.
PDF
– Ya Gazi ölürse? – O ölmez! Ne savaşlardan yara bile almadan çıkmış o! Gazi’ye bir şey olmaz! – Ya olursa? Acaba Türkiye yerinde kalır mı? – Tabii kalır. “Atatürk’ün ordusu” ne güne duruyor? – Kumandansız ordu bir işe yarar mı?
PDF
38 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.