Kitap geçmiş ve günümüz olarak ana karakterimiz Zülfü’nün ilkokul arkadaşı Veli’nin ağzından çocukluklarından başlıyor.
Yokluk, acımasızlık, ölüm ve bunların yanında öyle harika arkadaşlık ve dostluklarla karşılaşıyoruz ki okurken, hayran kaldım.
Hayatımızda başarmak isteyipte yapamadığımız şeyler vardır mutlaka ama Zülfü’nün böyle bir şey değil, okuyamıyor. Gerçekten okuyamıyor, okumayı sökemiyor. Sürekli öğretmenden dayak yiyen Zülfü artık okula da dönmüyor. Okuyamıyor ama yaradan ona öyle bir yetenek vermiş ki, mucizevi gerçekten...
Ela; evden bir boğaz daha eksilsin diye onsekiz yaşındayken yaşlı bir adamla evlendirilmek üzere eve istemeye gelirler de...
Zülfü Meriç; nasıl bir adam olduğunu, nasıl yaşadığı tüm çaresizlik ve acımasızlıkların içinde yine de sevgi ve saygı çerçevesinden ayrılmadığını okuyunca göreceksiniz. Ben bu adamın karakterine hayran kaldım ki arkadaş ve dostları kesinlikle haklılar sevmekte.
Kötülükler, iyilikler, gizem dolu sırlar, kin, nefret, intikamın olduğu yerde iyi kalabilmek bir maharettir.
Ben okuduğum her kitabın içine giremem fakat resmen bu kitabın içindeydim. Yaşananları direk yaşadım desem mübalağa etmiş olmam.
Yazarın yalın, duru kalemi ile mekan tasvirleri, betimlemeler çok çok iyi olmasıyla karakterlerin yanındaydım ben de. Mükemmeldi diyorum tek kelimeyle.
Kesinlikle okuyun, kitabı elinize alınca bırakamayacaksınız,
öneriyorum!