Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han

Talha Uğurluel

Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han Gönderileri

Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han kitaplarını, Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han sözleri ve alıntılarını, Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han yazarlarını, Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
256 syf.
8/10 puan verdi
Yazarın okuduğum ilk kitabı ve çok beğendim. Kuru tarih bilgisine boğmadan o dönemi son derece akıcı bir şekilde anlatmış. Kitabın son kısımlarında Abdülhamid Han'ın eşinin ve kızının, 1924 yılında Fransa' ya sürgün edilip, 1952 yılına kadar geçimlerini sağlamak için bulaşıkçılık yaptıklarını öğrenmek yüreğimi kanattı. Adnan Menderes NATO toplantısı için Fransa'ya gidip duruma el koymasaydı ve onları ülkemize geri getirmeseydi onları da hazin bir son bekleyecekti büyük ihtimal. Kitabın resimlerle de zenginleştirilmesi de ayrı bir güzellik katmış. Herkese tavsiyemdir.
Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han
Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid HanTalha Uğurluel · Timaş Yayınları · 20181,245 okunma
Ah ki ne ah!
Tarihler 1952'yi göstermekteydi. NATO toplantısı için Fransa'ya gidecekti Adnan Menderes. Kulağına birtakım şeyler gelmekteydi. Osmanlı soyunun bir kısmının Fransa topraklarında son derece kötü şartlarda çalışmak durumunda kaldıklarını haber almıştı. Hemen Paris Büyükelçisi'ni yanına çağırıp Fransa'daki Osmanoğulları hakkında bilgi sordu. Başkonsolosun bu konuda hiçbir bilgisi yoktu. Hemen talimat verdi, " Sana yirmi dört saat muhlet! Ya Osmanlı ailesinin adresi ile ya da istifanla gelirsin." Yetkililerin etekleri tutuşmuştu, kısa sürede hanedan üyelerinin adresleri bulundu ve Başbakan Menderes'e iletildi. Başbakan bu sahipsiz aileleri görmek, hangi şartlarda yaşadıklarını anlamak istiyordu. Gördükleri karşısında vicdani kanamıştı. Sultan Abdülhamid Han'ın eşi Müşfika Kadınefendi 80 yaşındaydı o günlerde. Kızı Ayşe Sultan'da 60'larında. Fransızlara ait bir bulaşıkhanede çalışmakta, Fransızların bulaşıklarını yıkayarak geçinmeye çalışmaktaydılar. Gözyaşlarına hakim olamayan Menderes Müşfika Kadınefendi'nin ellerine sarıldı ve dudaklarından şu sözler döküldü, " Anne ne olur affet bizi, geç geldik!"
Sayfa 242
Reklam
Ermenileri Osmanlı Devleti'ne karşı alabildiğine kışkırtan Gladstone'un İngiliz Müstemleke nazırı iken Lordlar Kamarasında söyledikleri de İngilizlerin bu coğrafyadaki ince hesaplarını açıkça ortaya koyuyordu. O gün Glodstone eline Kur'an'ı Kerim'i alarak kabinedekilere göstermiş ve : " Eğer bu kitabı Türklerin elinden alamazsak onları asla yenemeyiz." demişti.
Sayfa 161
Uzaktan bakıldığında krallar, sultanlar, kraliçe ve melikler sanki hep güllük gülistanlık bir hayat sürerler gibi görülmektedir. Halbuki onların da acıları, ızdırapları vardır. Ancak yüksek duvarların arkalarında oldukları için hayatlarının bu yönü pek de farkedilmez. Hele hele ülkeyi, Yıldız Sarayı gibi kapalı bir kutudan yöneten Abdülhamid Han ise söz konusu olan, ona ait olan hususi halleri bilmek hemen hiç mümkün olmamaktadır.
Sayfa 75
Sultan II. Mahmud döneminden itibaren Osmanlı padişahları artık Topkapı Sarayı'nda yaşayamaz olmuşlardı. Bunda II. Mahmud Han'ın Topkapı'da yaşadığı darbe travmasının da etkisi vardı, artık iyice eskimiş ve modern yaşantıyla uyuşmayan Eski Saray ortamının da. Artık, Boğaziçi'inde inşa edilmiş ahşap sahil saraylarda hüküm sürüyorlardı. Sultan Abdülmecid Han babasının ahşap kasırlarının yerine Dolmabahçe Sarayı'nı inşa ettirecekti. Sultan Abdülaziz Han ise Beylerbeyi ve Çırağan Saraylarını...Bu İki hükümdar döneminde devlet bu yapılardan yönetilmişti. Ancak Şehzade Hamid Efendi denize nazır bu binaları hiçbir zaman sevememişti.Evet, o güzelim Boğaz'ın yanındaydılar. Ön cepheleri son derece gösterişliydi. Osmanlı'ya "hasta adam", "kadavra devlet" diyen Avrupalılara, çok da güzel cevap veriyorlardı ama Sultan Abdülhamid, o mütevazı kişiliğiyle bu mekanlardan rahatsız oluyordu. Suyun dibindeki bu binalardan rahatsız olmasının bir başka sebebi daha vardı tabi. 1876 yılında bir gece operasyonu ile Dolmabahçe Sarayı'nda denizden nasıl sarıldığını; amcasının dönemin darbecileri tarafından yaka paça nasıl tahttan indirildiğini kanı donarak takip etmişti. Müslüman, bir delikten iki kere sokulmamalıydı. Her yanı zafiyet dolu bir mekan, ileride dünyayı karşısına alacak bir kişinin yönetim merkezi olamazdı.
Sayfa 51
"NATO toplantısı için Fransa'ya gidecekti Menderes. Kulağına birtakım şeyler gelmekteydi. Osmanlı soyunun bir kısmının Fransa topraklarında son derece kötü şartlarda çalışmak durumunda kaldıklarını haber almıştı. Hemen Paris Büyükelçisi'ni yanına çağırıp Fransa'daki Osmanoğulları hakkında bilgi sordu. Başkonsolosun bu konuda hiçbir bilgisi yoktu. Hemen talimat verdi, 'Sana yirmi dört saat mühlet! Ya Osmanlı ailesinin adresi ile ya da istifanla gelirsin.' Yetkililerin etekleri tutuşmuştu, kısa sürede hanedan ailelerinin adresleri bulundu ve Başbakan Menderes'e iletildi. Başbakan bu sahipsiz aileleri görmek, hangi şartlarda yaşadıklarını anlamak istiyordu. Gördükleri karşısında vicdanı kanamıştı. Sultan Abdülhamid Han'ın eşi Müşfika Kadınefendi 80 yaşındaydı o günlerde. Kızı Ayşe Sultan da 60'larında. Fransızlara ait bir bulaşıkhanede çalışmakta, Fransızların bulaşıklarını yıkayarak geçinmeye çalışmaktaydılar. Gözyaşlarına hâkim olamayan Menderes Müşfika Kadınefendi'nin ellerine sarıldı ve dudaklarından şu sözler döküldü, 'Anne ne olur affet bizi, geç geldik!"
Sayfa 242 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Reklam
396 öğeden 341 ile 350 arasındakiler gösteriliyor.