Bir çivili yatak için ironik şekilde süren bir yolculuklar silsilesi diyebiliriz romanı tanımlarken. Katılmış olduğum bir vaka analizinde hocamızın önerisi ile okudum. Yoksa ömrüm boyunca kendim bulup okuyabileceğimi sanmıyorum. Hatta derste tahlil edilmeyecek olsaydı sanırım ilk sayfalardan sonra devam etmezdim. :) Ama şartlar işte. Kötü bir okuma olmadı ama beni 33 dile çevrilecek kadar da etkilemedi.
Aslında kitap insanın kendisini anlamlandırması, değiştirip değiştiremeyeceklerinin sınırlarını keşfediyor. Dolayısıyla kitap hem felsefi, hem sosyolojik hem de bir politik-siyasal hiciv örneğine dönüşüyor.
Ikea dolabını ana imge olmakla beraber simgelerle çarpıtılmış üstü örtük çok şey var. Bunlardan en dikkat çekeniyse hiç kuşkusuz kapitalist toplumun reklamlar aracılığıyla yücelttiği metafetişizmdir.
Tam da şu sıralar Gazze soykırımı yaşanırken bu alıntı yine bir isyan niteliğinde gerçeğe çekiyor bizi.
"Neden kimileri şurada, kimileri ise burada doğuyordu ki? Neden kimileri hayatlarını yaşarken diğerlerinin ve daima aynı kişilerin, ancak susmaya ve ölmeye hakkı vardı?
Gerçeklerle bir veda..