Konya'daki sergisini gezerken tabloları önünde, penceresine konan tek bacaklı bir kuşun ona dostluk ettiğini ve sonra kuş ölünce onu da tablolarına kattığını işittim bir kadından. Çizdiklerinde varlıklara kendini aksetmişti adeta.
"Medeniyet hastanesi ortopedi bölümü, eski ve karanlık koridoru, altışar kişilik odaları ile 2013 temmuz ayında tanıştık. Pansuman odasında bacağımdaki ateli açtıktan sonra, 'bu bacağın işi bitmiş, mesele can meselesi Emre, canın elden gidiyor." dediğinde hoca, duası kabul olmuş bir adamdım artık.
Bir yıl evvel, bir dua;
Ya Rab! boyadığım bu tuvaller daha ne kadar oyalar beni bilinmez. Göreceğini gördü bu göz, artık duyacak ne bir söz, ne de düşülecek bir yol kaldı bu diyarda. Bilirim ki intihar topyekün yasak. gözümün kılcalı kadar kıymettar. Kıyamet; göğüsleri kesilmiş bir kadın heykeli altında beyaban halde bir mezar. Ya Rab! Bilmek istiyorum, sonsuz olanı sonlu bir bilgiyle bilmek ne mümkün! Uyandır beni bu rüyadan."
"Bir katedrali yıkmak hiç kolay olmayacak; üstelik bu tapınağın bir coğrafyası bir dili ya da bir siyaseti yok. Gemuhluoğlu 'Dostluk Üzerine' söylevinde: 'Peygamber-i Ekber bir hadis-i nebevilerinde buyuruyorlar ki, Önce refik, sonra tarik. Önce yolda yoldaş, sonra yol.' der.
Bir yoldaş 'Bu çöl nasıl aşılır?' diye sordu, seyir köşkünde çayımızı yudumlarken, şehre bakarak. Bir yürüyüş, çöl yürüyüşündeyiz hepimiz. Sonra ekledi: 'Bakmıyorlar mi o deveye; nasıl yaratıldı?' (Gaşiye/17) Bir devenin sabrı gerekti, kendinden emin, yola koyulmadan evvel azığını, suyunu yanına almış. '
Gözleri ne güzeldir devenin' tebessüm ederek devam etti 'Peki bizim azığımız?' diye tekrar sordu. Çayından peş peşe yudumladı ve 'Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. (Bakara/197)"