Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mehmet Akif

Bir Kur'an Şairi

Dücane Cündioğlu

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
"Arap, Acem lisanlarıyla uğraşacak zamanda değiliz; yalniz akvam-i mütemeddinenin dillerini öğrenelim." teklifinde bulunan zevâta fevkalade manidar bir cevap verir. "Sizin bu teklifiniz, tıpkı coğrafya kitaplarından Asya, Afrika kıtalarını artık kaldıralım demeye benziyor. Akuzum, bizim o mütemeddin akvamın arazisinde bir karış toprağımız yok. Bize orada ne çektirirler, ne de biçtirirler. Biz Asya'da ekeceğiz, Asya'da biçecegiz. Laf anlayan beri gelsin."
Âkif'in Kur'ân tercümesi işini kabul etmek istemeyişinin hikmeti, Kur'ân'a olan sonsuz hürmeti idi.
Sayfa 460 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Şu hakîkat iyi bilinmelidir ki gözler kör olmaz, lâkin asıl göğüslerdeki kalpler kör olur. [Hacc: 45-46]
Sayfa 456 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Âkif mektepten öğrendikleriyle yetinmeyecek, bir yandan Rüşdiye'deki derslerine çalışırken, diğer yandan Fatih Camii'nde ikindi namazının sonrasında Es'ad Dede'nin derslerine katılarak Farsça'nın önemli klasiklerini kendisinden dinleyecektir: "Mektepte okunan Fârisi ile iktifa etmezdim, Fatih Camii'nde ikindiden sonra Hafiz Divanı gibi, Gülistan gibi, Mesnevi gibi muhalledati okutan Es'ad Dede'ye devam ederdim. Rüşdiye tahsilimde esasen en çok lisan derslerine temayulüm vardı. Dört lisanda da (Türkçe, Arapça, Acemce, Fransızca) birinci idim." 1885'de Rüşdiye'yi, 1888'de ise Mekteb-i Mülkiye'nin İdadi kısmını bitirir. İşte tam da bu yıllarda anlamadan ezberlemiş olduğu Gülistan'daki hikemiyâtın kıymetini farketmeye başlar: "İdadi tahsilini bitirdikten sonra Gülistan'dan ezberimde kalan bazı hikâyeleri, beyitleri hatırlamaya, hatırladıkça o zamana kadar yabancısı bulunduğum bir neşveyi duymaya başladım. Üç-beş sene daha geçince eserin büyüklüğünü hakkıyla takdir eder oldum."
Sayfa 74 - Kapı, 2017
1925'de Kur'an-ı Kerim'in Türkçe'ye tercümesi sözkonusu olunca niçin herkesin aklına Akif isminin geldiği suâli, bütün bu anlatılanlar sonrasında sanırız açıklığa kavuşmuş olmalıdır. Hayatı boyunca mesaisinin büyük bir kısmını Arapça'ya; bu dili öğrenmeye, öğretmeye ve tercümeler yapmaya ayıran Mehmed Akif'in müktesebâti, hiç kuşku yok ki ona Kur'an tercümesi meselesinde -eskilerin tâbiriyle- ferdi asrihi- asrının biriciği) mevkiini kazandırmış, o da bu teveccühe layık olmak için elinden geleni yapmıştı. Binaenaleyh hocası Arap Hafız'ın sözünde bir mübalağa kokusu duymaya kimsenin hakkı bulunmamak icab eder: "Mehmed Akif, asırların nadir yetiştirdiği faziletli bir şairdir. İsteseydi Kur'an'ı nazmen terceme edebilirdi." 1908-1925 yılları arasında yayımlanan Sırât-t Müstakim- Sebilürreşad ciltleri tarandığında, dergi sayfalarının Mehmed Akif'in yaptığı çevirilerle dolu olduğu görülecektir. Bazen kendi adıyla, bazen müstear isimlerle, bazen de hiç isim zikretmeden yayımladığı bu çevirilerin miktarı gerçekten de şaşkınlık verecek derecede yüksektir.
Sayfa 48 - Kapı, 2017
"Hâzırûndan biri sordu: Mevlânâ şâir mi idi?" Üstad (M. Âkif Ersoy) cevap verdi: "Mesnevî"sinde mürşid olan Hazreti Mevlânâ, Divan-ı Kebir'inde çok kuvvetli bir şair olduğunu gösteriyor."
Sayfa 458 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kur' an Şairi kolay kolay eskimeyen bir sesin ve sözün sahibiydi. İnanan ve inandığı gibi yaşayan biriydi! Dürüst muhaliflerin bile ahlâkına ve bilgisine toz kondurmadıkları, konduramadıkları bir dâvâ adamıydı. İddiası vardı, dâvâsı vardı, uğrunda her türlü eziyet ve cefâya katlandığı sevdâsı vardı.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.