yorgun katarlar gibi yollarda
biraz dağınık biraz çökük
omuzları düşmüş, başları önde
yaralı ve yeniktiler.
bir tek canlarını alabildiler yanlarına mahzun ve yalınayak
düştüler vadilere ve dağ eteklerine
hasta ve yorgundular
ölü bebelerini sırtlarına vurarak
lime lime ayaklarıyla
geçip gittiler Ağrı önlerinden.
beyaz eşarplı genç kadınlar
erkeklerin gidişine ağladılar
çocukların gidişine
sonra çukurların başına yürüyüp
cesetleri saydılar
sonra doğrulup ufka baktılar
ve tek bir söz bile etmeden
gözleri ve kollarıyla sarındılar.
bütün zamanların ve bütün mekânların zalimleri
aynı şeyi söylediler sanırım yıkarken kentleri
ölü bedenlerin başına basıp geçerlerken özgür ve mutlu kılacaklardı halkları
ilk anne deyişinde çocuk, başka biriydi "anne" demedi de "dayê" dedi ya da daê anne demeyi öğrendi sonra sonra muther ya da mother diyenleri anladı sonra uzaklarda büyükçe bir kentin sokaklarında "daê" diye ağlayan minnacık bir çocuk gördü gözleri sevinç seli yüreğine hücuma geçti mekân ve zaman daê dedi, daê, daê...