Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bir Ömrün Hikayesi

Bir Ömrün Hikayesi 1926-2007

Sabahattin Zaim

Bir Ömrün Hikayesi 1926-2007 Gönderileri

Bir Ömrün Hikayesi 1926-2007 kitaplarını, Bir Ömrün Hikayesi 1926-2007 sözleri ve alıntılarını, Bir Ömrün Hikayesi 1926-2007 yazarlarını, Bir Ömrün Hikayesi 1926-2007 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
808 syf.
9/10 puan verdi
Bir Ömür ve Bir Adayış!!
İnsan kendi ile ne kadar nesnel olabilir sorusu, kişinin kendi hayatını anlatması bakımından ne kadar zor bir dal olduğu söylenir. Üslup tarzı kitabı biçimlendirmesi bakımından tarafsız kalması düşünülemez.. Yaşanılanları tüm çıplaklığı ile ele almak ve bir ömürü bir kitaba sığdırmak zordur..Kitaba gelirsek, çok hacimli, ağırdı, ciltliydi ve tutarken kollarımın bu kadar ağrıdığını çok az bilirim..Bazı kısımların resimli olması da çeşitlilik katılmış beğendim..Okurken ve bitirirken nasıl başlayacak bitecek diye kurgular iken hayatı dolu dolu yaşadığını belirtmek isterim hocanın..Filme konu olabilecek tarzda bir yaşam hikayesi olmuş..Bir çok kişi ile tanışmış, yerli yabancı ve kurumlarla hasbihal etmiş, bazılarının kurucu bünyesinde çalışmış vatan millet din aşkı ile İslam'a hizmet etmiştir. Kendilerinin ismini taşıyan okullara müteakip birde üniversiteye ismi verilmiştir. Rabbim layığıyla muamele etsin... Mekanı cennet olsun inşaallah diyelim..
Bir Ömrün Hikayesi 1926-2007
Bir Ömrün Hikayesi 1926-2007Sabahattin Zaim · İşaret Yayınları · 20081 okunma
Yabancı uzman!!
Çocukluğumdan beri hep şu sözleri duymuşumdur. 'Su, şu meselelerimizi çözmek için yurt dışından yabancı uzman getirilecektir.' Maalesef bu tür sizlerin sonu hiç sonu gelmemiştir. Ne var ki, hiçbir meselemiz de, Türkiye'nin ve Türk toplumunun yapısını bilmeyen, onun derdi ile deetlenmeyen bu yabancı uzmanlar tarafından çözülememiş tür. Buna, adı yerli fakat ruhu bizim topluma yabancı uzmanlar da dahildir.
Reklam
Ortak Pazar!!
Bizler o zaman ortak pazara hazırlıksız girme teşebbüsünde bulunmakla iktisadi bakımdan memleket mrnfaatlerimizin yeterince savunulmadığı görüşünde idik. Ayrıca çıkış sebebi itibariyle bir dini mihraka dayandığı görülen Ortak Pazar adlı oluşumun memleketimiz için yararlı olmayacağını düşünüyorduk. Çünkü bu girişimin temeli Roma antlaşmasına dayanıyordu. Roma antlaşması ise Vatikwn'da, Roma'da hazırlanmıştı. İkinci Dünya Harbi sırasında Avrupa'nın üç dindar Hristiyan başbakanı bir araya gelmişti, belli konularda Merkeziy Avrupa'nın güç birliği yapacağı böyle bir antlaşma yapmışlardı.
Liberal & Muhafazakâr
Araya girerek açıklamak gerekirse ki, "liberal" kelimesi o dönemler Amerika'da sol zihniyet olarak düşünülürdü. Avrupa'da yaygın olarak kullanılan "Sosyal Demokrat" kavramı orada " Liberal" olarak ifade edilirdi. Liberallerin siyasi karşıtları ise " Muhafazakarlar" olarak isimlendirildi. Avrupa'daki * Liberal" kavramı Amerika'da kullanılandan daha farklı bir anlama sahipti. Amerika'da liberalizm denince, sola meyilli bir siyaset ve iktisat anlayışı ifade edilmiş olurdu.
Amerikan Sendikacılığı!!
ABD'deki sendikalar, diğer sahalarda olduğu gibi, Amerikan karakterine uygun olarak pragmatik bir bakış açısıyla yapılanmışlardır. Bu itibarla kolektif pazarlık tatbikatına Avrupalı emsallerinden daha fazla tecrübi ve başarılı görünmektedir. Sendikalar daha ziyade gündelik ve maddi problemlerle meşgul olup diğer ülkelerdeki gibi ideoloji ve siyaset sahasına kaymamışlardır. Amerikan sendikacılığı hâkim olan zihniyetin, amiyane tabirle peynir-ekmek davası gütmeyi şiar edinen bir işletme sendikacılığı olduğu iddia edilebilir.
Bakış açısı!!
Konferans veren hocalarda da şöyle bir garipliğe şahit olmuştum: Adam konferans vermek üzere salona giriyor, tam konuşmasına başlayacağı sırada iki elini de pantolonunun cebine sokuyordu. İki eli olmasa bile asgari bir elini cebine saldırıyordu. Bir gün onlardan birine neden böyle yaptıklarını sordum. Hiç ummadığım bir cevap verdi: "Kendinizi muhatap alacağınız topluluktan mutlaka daha yüksek göreceksiniz. Yok, eğer önünüzdeki topluluğu kendinizden yüksek görürseniz, mahcup olur, onların karşısında konuşamazsınız. Ama onlara karşı rahat ve özgüvenli davranırsanız, kendinizi iyi hisseder, daha rahat konuşursunuz." Bu psikoloji ile böyle davrandıklarını anlayınca onları mazur gördüm.
Reklam
Kâhta"nın İsmi!!
Kahta ile ilgili tarihi araştırmalarımız, Kâhta isminin verilişi ile ilgili bizi iki farklı rivayet götürmüştü. Bu rivayetlerden ilki Hûlagü Han'ın kumandanlarından Kâhta adlı bir beyle ilgiliydi. Bu beyin oymağı o bölgeye yerleşmiş ve onun tarafından Kâhta'nın bulunduğu ovaya verilmiştir. Eğer rivayet doğru ise, oymağın yerleştiğinden dolayı o beldeye bu beyin adı verilmiştir. İkinci rivayet ise, Asya'da Kazakistan'da Baykal gölünün kuzeyinde bulunan Kâhta adlı küçük bir göl ile ilgili olduğudur. Bende sonralardan haritada o gölün ismini gördüm. Oradan hiç eden bazı boylar gelip Kâhta'nın bulunduğu araziye verilmiştir.
Nuri Demirağ Vatanperver!!
Nuri Demirağ grubu mütedeyyin İnsanlardan teşekkül ettiği için merasimlerden kendi örfümüze göre kurban keserek başlatmayı tatbik sahasına koydu. Fakat münafık basın ona derhal bir isim buldu <<kuzu partisi>>. Bu ismi takmakla sırf kurban kesim kesilmesine önayak olduğu için onu tezyif etme gayesi güdülüyordu. Oysa Nuri Demirağ (Allah rahmet etsin) orada uçak imal ediyordu. Hatta imal edilen o pervaneli uçaklara Yunanistan'dan ve İtalya'da bile sipariş geldiği, uçakların imal edildiği fakat gönderilmek üzere iken ismet inonu tarafından ihracaatı iptal edilmiştir..
Arapkirli!!
Mülkiye kökenli devlet erkânı devlet kademelerinde on planlarda olurdu. Alttan gelenler de onlara karşı hürmetkâr davranınca aralarında bir bağlılık meydana gelir, bu da onlara bürokraside önemli bir hakimiyet sağlamış olurdu. Bu bağlılık sebebinin haklı ya da haksız olabileceği ayrı bir mevzu, sebep ne olursa olsun birbirlerini tutar ve kollarlardı. Bundan dolayı, birbirlerini tutup kollamaktan kinaye olarak "Arapkirli" diye resmiye olunurlardı..
Mülkiye!!
Devlet erkânından olan şahıslar, kendileri de Mülkiyeli oldukları için Mülkiye'yi ziyaret ederlerdi. Talebelere hemhal olurlar, konuşurlar, yemekhanede onlarla beraber yemek yerlerdi. Mülkiye'ye tek kişi gelmezdi, o da İsmet İnönü idi. Geçmişte Mülkiye'ye bir kere uğramış, talebe "açız" diye şikâyette bulunca küsmüş bir daha ayak basmamış. Onun dışında bütün devlet eekânı Mülkiye'ye gelirdi.
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.