Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bir Toplum Nasıl İntihar Eder?

Celal Şengör

Bir Toplum Nasıl İntihar Eder? Gönderileri

Bir Toplum Nasıl İntihar Eder? kitaplarını, Bir Toplum Nasıl İntihar Eder? sözleri ve alıntılarını, Bir Toplum Nasıl İntihar Eder? yazarlarını, Bir Toplum Nasıl İntihar Eder? yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bertolt Brecht düşünüyor ama. Bertolt Brecht inançlı bir adam, Einstein değil. Einstein ras­yonel bir adam. Bertolt Brecht medeni bir adam değil, ama Einstein medeni bir adam. İşte ayrımı burada yapıyoruz.
Fuat Sezgin
Fuat Sezgin dünyanın en önde gelen Arabistlerinden biridir (belki de birincisi). Almanya'da Main üzerindeki Frankfurt'ta bulunan Johann Wolfgang von Goethe-Universität'in 70'ini çoktan geçmiş olmasına rağmen '' Arap-İslam Bilim Tarihi Enstitüsü"nin başkanlığından ayrılmasına bir türlü izin verilme­yen bir bilim
Reklam
Kitaplarda kaynak belirtme geleneği üzerine
Avrupa Hristiyan ilahiyat geleneğinde, yazarlar, yazdıklarının herhangi bir sapkınlık öğesi içermemesine büyük özen gösterir­ler, ancak buna rağmen, olur da kaynaklarında gözlerinden kaçan sapkınlık öğeleri varsa sorumluluğu kendi üstlerinde kalmasın (ve soluğu yanan bir odun yığınının üzerinde almasınlar) diye alıntılarını nerelerden yaptıklarını
Gerçek, doğruya tekabül edendir. Doğruya tekabül etmeyen şeyler gerçek değildir. Doğruya tekabül etmediği bilinen şey­leri gerçek diye söylemek-masal anlatmak dışında-aymazlık değilse ya aptallık ya da hainliktir. Gerçek, zaten çok zor ulaşılan bir bilgidir. Pek çok halde ona ulaşıp ulaşmadığımızı bile bile­meyiz. Bu yaşantımızı zorlaştırır, hatta hayatımızı tehlikeye atar. Onun için, bari ulaşabildiğimiz pek az bir-iki gerçeği iyi savuna­lım. Onları hovardaca harcayanlara fırsat vermeyelim.
Evrende bir gelişme, bir hedef, bir amaç, arayanlar farkında olarak veya olmayarak ona insan vasıfları atfetmek istiyor, evreni insan merkezli ve insan amaçlı gözlüklerle yorumlamaya kalkıyorlar; onu öznelleştiriyorlar ve nihayet evrene atfettikleri tüm bu vasıflardan bir yaradanı, bir tanrıyı veya doğanın özelliği olduğunu sandıkları değişmez yasaları sorumlu tutuyorlar. Tüm semavi dinler, tüm ırkçı-faşist veya Marksist toplumsal görüşler bu insan zafiyetinin türevleridir. Bilim bu insan merkezli, değer yargısı yüklü, gelişme, hedef, amaç vb. varsayan determinist doğa yorumlarından uzaklaşıp evreni nesnelleştirdikçe hurafe ve gönüllerde duyulan arzulardan uzaklaşıp, gerçeğe, duyuların algı­ladıklarının beyince anlaşılmasına yönelerek insanı yüceltmiştir. Tesadüflerin egemen olduğu bir evrende tesadüfen, tesadüfi bir yerde yapayalnız yaşadığımızı farketmek, tüm büyük din yapı­cılardan Karl Marx' a kadar pek çok insanı dehşete düşürmüş, onları bundan kaçış yolları aramaya sevketmiştir. Bilim insanını, akıl insanını yücelten ise, bu eskilerden daha tutarlı yorumu geliştirerek, onun sonuçlarıyla başa çıkmaya muktedir ve buna hazır olduğunu farketmesidir.
Her yeni hükûmetle biraz daha dün­yanın alay konusu ve şamar oğlanı oluyoruz ; Atatürk'ün bize bahşettiği dünyayı hayran bırakan Türk imajının yerine tek­rar Osmanlı' nın hasta adam imajı geliyor. Bunun tek nedeni cehalettir. Cumhuriyet Gazetesi' nin verdiği "Tehlikenin Farkında mısınız?" reklamında bahis konusu olan temel tehlike işte bu cehalet ve onun temsilcileridir. Ben de sizden tehlikenin farkında olmanızı istirham ediyorum: Benimki bir reklam değil, ömrünü üzerinde yaşadığımız gezegenimizi anlamaya adamış bir bilim adamının ikazıdır. Deprem, sel, heyelan, kuraklık, tuzlanma ve daha nice doğa felaketiyle ancak doğa bilimlerini anlamış kişiler mücadele edip sizi ve çocuklarınızı koruyabilir: Modern biyolo­jinin temeli olan Darwin Kuramını ateistlerin inancı sanan zır cahiller değil!
Reklam
Her kalemi eline alanı (toplum için gerekliliklerini inkar etme­den!) "aydın" belirlemenin yalnız Türkiye'ye mahsus bir hastalık olmadığı kesindir. Ama gerçek aydınları, yani bir şeyi bilimsel bir yöntemle bulup irdeleyebilenleri, sadece yazıp konuşmaktan çekinmeyenlerden ayıramazsak önüne gelen peygamber özentisi­nin toplumumuzu akıl dışına çekmesine engel olamayız.
Geçmiş çağlarda da Ömer Hayyam gibi, Lükres gibi bu tür gerçek aydınlar toplumu aydınlatıcı eserler vermişlerdir. Bunlar da yukarıda saydığım kişilerle çok önemli bir özelliği paylaşırlar: Topluma akıl verdikleri konuları önce kendi akıllarında bilim­sel bir süzgeçten geçirmek. Ne yazık ki 20. Yüzyıl, bilimde şahit olduğu muazzam gelişmenin yanında aynı zamanda yükselen bir bilim ve akıl düşmanlığına da sahne olmuştur. Bu bilim düşman­lığını da halk arasında "aydın" veya "entelektüel" denen kişiler yaratmış ve geliştirmiştir.
Bu asrın (18. yy) etkili isimleri arasında modern bilgibilimin temellerini atan David Hume'u, sosyal bilimleri (sırf ekonomiyi değil!) sağlam bir kuramsal temele otur­tan Adam Smith' i, doğa bilimleriyle san'atın büyük sentezcisi Goethe'yi, Alexander ve ağabeyi, modern araştırma üniversitesi kavramının yaratıcısı Wilhelm von Humboldt'u, modern yaşam bilimlerinin mimarları olan von Linne, Cuvier ve Lamarck'ı, yasaların ruhunu doğanın bize bahşettiği çerçeve içerisinde ara­yan Montesquieu'yü , Newton'u ülkesinde tanıtmak için büyük çaba harcayan Voltaire'i, modern yerbilimlerini Hume'dan öğrendiği felsefeyi geliştirerek oluşturduğu bilgibilim çerçeve­sinde kontrolü mümkün bir teoriye kavuşturan James Hutton' ı, modern kimyanın dahi kurucusu, büyük insansever Lavoisier'yi ve bunların daha nice benzerlerini görüyoruz. Tüm bu insanların ortak yanları, kendilerine seçtikleri ilgi alanlarında insanlığa ken­dilerinden sonra gelenlerin bilimsel çerçevede eleştirebildikleri, kalıcı düşünce abideleri bırakmış olmalarıdır. Bütün bu kişiler tüm yaşamları boyunca eleştirel akıl ve gözlem kılavuzluğunda son derece ciddi araştırmalar yapmışlar, birbirlerinin yaptıkla­rını denetlemişler ve Aydınlanma Çağı süresince tüm insanlığa tarihte eşi az görülen bir ümit ve iyimserlik kaynağı olmuşlardır.
Aslında aydın ve bunun batı Avrupa dillerindeki karşılığı olan entelektüel kelimesi 18. Yüzyıl'dan bizlere miras olan çok yüce bir kavramı dile getirir. 18. Yüzyıl, Aydınlanma Çağıdır. Aydınlanma Çağı'nın özelliği, bir önceki yüzyılda şahlanan doğa bilimlerinin kılavuzluğunda insan yaşamına, bilimsel eleştiri süzgecinden geçirilemeyen ve/veya geçirilmeyi kabul etmeyen her türlü sap­Iantıdan arınmış, kontrolü ve dolayısıyla düzeltilmesi mümkün bir yön çizmeyi amaç edinmiş bir bakış tarzının, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika' nın doğusunda tahsilli insanlar arasında yaygın bir kabul görmesidir. Dikkat edilirse 18. Yüzyıl'ın aynı zamanda gözlemsel doğa bilimlerinin de modern çehrelerine bürünmeye başladıkları asır olduğu görülür.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.