Herkes böyle yapıyorsa bir bildiği vardır mantığından yola çıkarak, kendimize ne istediğimizi sormayı unutuyorduk. En önemlisi de bir çoğumuz anı yaşamayı unutmuştuk.
“ Avcılık ve toplayıcılıktan gelen insanlar, ne ara kredisini 30 yıl sonra bitireceği ev için zamanını satar olmuştu ? Nasıl olmuş da zamana sahip olduğunu düşünürken kendini yirmili yaşlarında ofis görünümlü mezarları hapsetmişti ? Ne olmuştu da zamanın karşılığını para, parayı da banka hesabında duran ve ona güvence veren bir elektronik veriye dönüştürmüş? Tüm bunların bir garantisi var mıydı ? Yıllarca kendin hasta edene kadar çalışıp sonunda bak biriktirdiğim paralar bugün beni iyileştire biliyor diyebilecekse evet o zaman durum başkaydı . Ancak ben ne kendimi avutmak ne de şu an geleceğim için kendimi mutsuz edip anı kaçırmak istiyordum…”
İnsanın duygularının farkına varması için uzaklaşması gerekiyormuş dedim içimden. Bütün duygular için geçerlidir bu, birini sevip sevmediğini de en iyi ondan uzaklaşarak anlardın. Aynı şekilde bir ülkeyi de, seyahat etme duygusunu da...