Güneşin yeryüzünü aydınlattığı, aydınlatmayla kalmayıp hararetiyle köyün üzerine alev topları sunduğu o günde, ben bir ağacın altında oturmuş dinleniyordum. Dinlenmek sözün gelişi. Elimde çubuğum, toprakla oynarken bir taraftan koyunları diğer taraftan yolu gözetliyordum.
Ve yine elimde çubuğum ama mezarın üzerindeki otlan ayıklarken, ufka daldım. Babam Imam Hatip'e göndermekle bana bir gelecek inşa etmişti. Durum dedigi gibiydi: "Ben Yusuf'un gelecegiyle oynayamam.
"Keşke o adamru görmeseydim." demiyorum artık:
"İyi ki görmüşüm seni hocam...
İyi ki seni dinlemişim babacığım...
İyi ki hayattasin anneciğim...
İyi ki yanımdasın Sümeyye'm..."