- Bu Türk mimarisi değil mi? Yabancılar için otel yapıyoruz madem, Türk stili olmalı... Hiç kubbesiz, kemersiz Türk oteli olur mu?
- Ama efendim eldeki projede...
- Ne demek proje? Yabancıya proje yaptırılırsa işte böyle olur. Ne anlar elin yabancısı bizim ruhumuzdan?...Efendim?
- Hiç boşuna uğraşmayın, yazamazsınız; sinirleriniz bozulur, dedi. Avrupa başka... Avrupalı insan demek, insanın insana saygı duyması demek. Bizde nerdeee... Biz işte bunun için adam olamayız beyim, biz adam olamayız...
Ne var ki babasiyle hiçbir konuda anlaşamaz. Çünkü babası, onyedinci yüzyılın koyu ve doğulu ortaçağında yaşarken, oğlu tam çağının ileri görüşlü bir aydınıdır. Babası abdestsiz yere basmaz, oğlu kafayı çekmeden yatağa girmez. Ne var ki baba-oğul arasındaki bu anlaşmazlık çok sessiz geçer, hiçbir zaman aralarında çatışma olmaz. Babanın yenilecek parası oldukça da bu böylece sürüp gidecek, «Sünnet-i şerif» üzere sakal bırakmış hoca efendi ile, içkiye düşkün kalender-meşreb oğlu arasında hiçbir geçimsizlik olmıyacaktır.
— Darılmayın ama çok ters bir adamsınız, dedi.
— Neden? diye sordum.
— Herkesin ağladığı şeylere siz gülüyorsunuz..
— Galiba doğru dedim, ağlasınlar diye yazdıklarıma da sizler gülüyorsunuz.
Belki de o üst tabakadan olamadığım için içimdeki aşağılık duygusunun ezginliği ile o insanlardan, o eşyalardan tedirgin oluyordum; bunun nasıl bir duygu olduğunu bugün de açık seçik bilemiyorum.