Bu dağlarda küçük bir çiçek görsem, bilirdim özgürlük için yürüyenler geçmiştir yanından; ya birkaç damla kanı akmıştır oraya,ya teri dökülmüş ya da otururken, çiçeğin filizlendiği toprağa elleriyle şöyle bir dokunmuşlardır..
Bu dağlarda küçük bir çiçek görsem, bilirdim özgürlük için yürüyenler geçmiştir yanından; ya birkaç damla kanı akmıştır oraya ya teri dökülmüş ya da otururken çiçeğin filizlendiği toprağa elleriyle şöyle bir dokunmuşlardır
Geldim ya nasıl geldim
Bir elimde tarih atlası
Bir elimde güneş humması
Soğutulmaya zorlanmış bir çöl kızgınlığından
Bir kum fırtınasının
Soylu kumcukalarından geldim
Yorgundum susamıştım dilim kuruydu ama
Gördüğüm serap mıydı gerçek miydi
Bilirim ben
Çölün tam ortasında sonsuz bir ışıltıydı
Yedi bin rengi yansıtan renksiz bir kuyuydu
Duruydu aydınlıktı yaz gökleri gibiydi suyu
Uzanıp avuçlasam benimdi
Öyle yakın öyle kolay öyle dokunsam
“İnsan bazen o kadar hızlı düşünür ki, zihninde peş peşe görüntüler uçuşur. Her biri bir başka zamana ait, görünürde birbirinden kopuk fakat anlamlı bağlarla zincirlenen görüntüler…”
Dağların en ücra köşesinden sızan bir damla su dahi , isterse okyanusa ulaşabilirdi. Yeter ki , damla olmaktan çıkıp aksın , yeter ki kendisini büyük akışa bıraksın.
Henüz böğürtlenlerin zamanı geçmeden, açılmış nardaki kabukları kanat edinip ormanın ve vadinin üzerine kendini gererek, henüz bir sağanağa dönüşmemiş haydutça bir saldırganlığa siper ederek; bir buluşmanın imkanını karanlığı yoklayıp iki eliyle yana çekerek böğürtlen zamanının takvimini kapatır