“Kapılarını çalayım, böyle bir derdim var diyeyim, annesi babası beni
alıp yemek yedirir. O da gelse aynı şekilde. O benim Alevi olduğumu
bilir, ben onun Sünni olduğunu. (…) Yol yoksa onun da yok, benim de
yok. O çocuklarla biz beraber büyüdük.”
“Bu çamuru onlar da çiğnedi, biz de. Bizim evimiz yıkılınca onlar
sevinmedi ya da onların evine bir zarar gelince biz sevinmedik.
Cenazemiz varsa onlar koştu biz koştuk.”
Gecekondu, artık neredeyse eskimiş sayılan bir kavram. Kentsel
dönüşüm, yerleşik gecekondu mahallelerini bile dağıtıyor. Öncesinde
de genellikle olumsuz çağrışımlı bir addı gecekondu. Düzensizlikle,
yoksullukla, mahrumiyetle özdeşleşmişti.
Burcu Şentürk, gecekondu gerçekliğine başka bir pencereden bakıyor:
Bir ortak hayat kurma, dayanışma tecrübesi olarak, bir yaşam dünyası
olarak; kentsel hareketlerin ve mücadelelerin özgün ve canlı bir örneği
olarak. İlk yerleşimlerden, kentsel dönüşüme dek…
Ankara-Mamak’taki Ege Mahallesi örneğinde, Türkiye’nin gecekondu
tarihinin bir hikâyesi var bu kitapta. Toplumsal ve iktisadi rejimin
değişimine bağlı olarak gecekonduların ve gecekonduluların
nasıl değiştiğinin hikâyesi… Bu hikâyenin içinde ayrı bir hikâye de
gecekondulu kadın emeği hakkında.
Muazzam canlı malzemesiyle, roman lezzetiyle okunacak bir
araştırma.