Bazı insanlar vardır, durgun sulara benzerler, bazıları da denize akan nehirlere. Siz bir nehirsiniz... Akıp gitmelisiniz... Siz bir havuz içinde zaptedilemezsiniz. Zorla tutuldunuz mu, öfkeden kabarır, en sonunda da vahşi, yeis dolu bir saldırışla taşarsınız. Siz <<akacak yolunuzu>> açık, engelsiz tutmalısınız Michael.
Kitap, heykeltıraş bir kadının (Suzan) yaşadıklarını anlatıyor. Suzan'ın olaylar karşısındaki düşünceleri, hissettikleri o kadar güzel ve farklı bir biçimde aktarılmış ki okurken cümlelerin anlam derinliğine hayran kaldım. Yeri geldi bu derinlikte kayboldum, empati yapmakta zorlandım. Kitapta öyle farklı anlar oldu ki Suzan'ı hem çok güçlü bir kadın hem çok güçsüz bir kadın olarak niteledim.
Anlatılanlar Suzan'ın etrafında dönmekle beraber çevresindekilerin önemi yadsınamaz. Neredeyse her karakterin kendi içinde bir derinliği var ve bunu anlamaya çalışmak insana okuma zevki veriyor. Olayların akışında "Ben olsaydım asla öyle söylemezdim/davranmazdım." derken o "asla"ların sonunun vardığı yeri ve yarattığı etkiyi görmek hayata ve olaylara bakış açınızı değiştireceğini düşünüyorum.
Kitabı durağanlığın içinde sürükleyici olarak tanımlayabilirim. Kitap hiç bitmesin istediğim için aralıklı aralıklı okudum, devam ettiğimde ise kitap beni hemen içine alıyordu. Bence bu çok önemli. Bu kitabı beğendiklerim arasında birinci sıraya koyabilirim.
... Ama gece vakti, rüzgarın sesini duyduğu zaman, - bu düşünceler nasıl, nereden geliyor kendi de bilmeden, - şu aleminden, şu kendini memnun eden, doyuran şeylerden çok daha fazla bir şeyler olduğunu anlıyor, biliyor, bunu hissediyordu.
Çocuk için, etrafında bir takım eşya, giyecek gibi şeyler bulmak meselesi, hayatının yanıbaşında, yavru ömrüne temel kuracak olan ana baba arasındaki sevgiye, sahip olmak kadar mühim değildi