Varoluş nedir? diye sorulsaydı, özlerini değişime uğratmadan, nesnelere dıştan eklenen boş bir biçimdir derdim.
Varoluş Felsefesini, Sartre'yi, onun Bulantısını, reddettiği ödülü üzerine konuşmaya başlasak günlerce sürebilir. Ama bazı önemli etkin anlar vardır değerlidir. Fazla söz ile anlatılmaz. Bulantı böyle yetkin anların ürünü işte.
Dünya'yı Dostoyevski ve Albert Camus'dan ibaret sanırdım ta ki Jean Paul Sartre ile tanışana kadar. O gün ilk Bulantı'yı elime alıp elli sayfa okuduğumda, kitabı sessizce koydum, ayağa kalktım ve sevinçten bağırarak işte budur bu, diye söylendim. Üzerine saatlerce düşündüm, incelemeler okudum ve tüm bunları elli sayfada yaptım.
Kitap bittiğinde ise artık ben de değişen bir çok şeyin bana ait olmadığını keşfettim. Yeni bir ben... Benim hayalini kurduğumdan çok farklı bir ben oldu.