“Memlekette ancak erkeklerle vardır, erkekler ancak kılıçla vardır, kıluç ancak para ile vardır, para ancak halk ile vardır, halk ancak adalet ile vardır!”
Şimdi göz yaşartıcı bir hadiseden söz edeceğim. 1950'le- rin başı. Kore'ye işgalci komünistlerle çarpışmaya giden Türk Tugayi Singapur Limanı'na uğruyor. Müslüman Singapurlu- lar geminin direğinde Türk bayrağını görünce sevinçten çıl gına dönmüş ve Müftü Efendi o hızla gemiye, askerlerimizi ziyârete gelmiştir. Der ki: "Biz istiklâlimize sahip değiliz, bu yüzden Cuma namazı kılamıyoruz. Bugün Cuma'dır. Bu bayrağın gölgesinde Kıble'ye dönmek isteriz."
İstek karşılık görüyor, binlerce Müslüman limana topla nıyor, bir Mehmetçik gemi direğine tırmanıp ezan okuyor ve askerimiz güvertede, Singapurlular limanda unutulmaz bir Cuma kılıyorlar.
Bizim camileri kiliselerden ayıran diğer bir özellik alt pencerelerdir ki, otururken, namazda sağa sola selâm verir- ken dış dünya ile berabersinizdir. Oynayan çocukları, kuş- ları, yolları, evleri, ağaçları görürsünüz. Camiler sizi dünya- dan ve tabiattan koparmaz.
Yeryüzü dört önemli medeniyet görmüştür. Hint Medeniyeti (Temelinde din vardır), Girit-Yunan Medeniyeti (Temelinde estetik vardır), Batı Medeniyet (Temelinde teknik bulunur). Osmanlı-Türk İmparatorluğu işte bu üç temelden de yararlanan dördüncü medeniyettir.
Nasılsın, ne yapıyorsun? - Geçim meselesi Zabit Bey! Görüyorsun tarlayı sürmeye
çalışıyorum. Öğleye kadar bir iki çizi doplamam gerek. - İyi de hemşehrim, düşman Samsun'a ha çıktı ha çıka- cak. İşgal için hazırlanıyorlar. Oysa sen tutmuş hiç düşme- den tarla sürüyorsun.
Garip köyü sabanı bıraktı. Bakımsız öküzleri durdurdu ve iki elini de yanlara açıp şöyle dedi:
- Neden böyle konuşuyorsun? Biz üç kardeştik, iki de oğ- lum vardı. Hepsi de Yemen, Kafkas ve Çanakkale cephele- rinde şehit oldu. Bir tek ben kaldım. Ama yarım ve yaralı.
Sonra azıcık nefeslenip devam etti:
- Evde sekiz yetim, iki de dul var. Hepsi benim elime ba- kıyor. Düşman buralara gelene kadar çalışmak zorundayım. Mustafa Kemal'in gözleri nemlendi. "Peki öyleyse, kolay gele kardeşim" deyip arkadaşlarına yöneldi:
- Görüyorsunuz... Bizim insanımız bu hâlde. Çaresiz, bit- kızayım?
kin, perişan... Şimdi ben bu köylüye nasıl Mendilini çıkarıp gözleri sildi.