Düşünce Tarihine Bakış

Büyük Muztaribler 4

Salih Mirzabeyoğlu

About Büyük Muztaribler 4

Büyük Muztaribler 4 subject, statistics, prices and more here.

About

TAKDİM AKTÖR Üstadım, roman için, “icatçı bir hayat taklidi” der. Batılı bir yazar da, romancıyı, “Allah’ın maymunu” diye niteler; “yaratma” kelimesini “taklit” mânâsına söylüyorum, kahramanlarını yaratması, onlara kaderler çizmesi bakımından… Bunun yanında, klişeleşmiş, ama öyle olmaması gereken, beylik bir ifâdeyle, “her insan, dünyaya rolünü oynamak için gelmiştir; rolünü iyi oynayan alkışlanır!” sözü… Bütün bu hikmetlerin ortak yanı, insanların, neticede “aktör” olmalarıdır. Herkes, ezeldeki nasibi üzere, istese de istemese de, Allah’ın kulu ve Resûlü’nün kadrosu olarak, memuriyetini yerine getiriyor… Bilerek veya bilmeyerek; bu fark da, mümin ve müslüman ile kâfir farkı. Hadîs-i Kudsîde bildirildiği üzere, Allah, kâinatı insan, insanı da kendi marifetine ulaşması için yarattı… İlâhî olmaya memuruz; hani şu, tedavîsinin nasıl olacağını bilmese de, hastalığının şuurunda olma gibi bir tabiîlikle, Batılı bir yazarın, “velilik bir mecburiyettir!” demesi gibi. Her müslüman İlâhî’dir; bağlı olduğu hakikat açısından… İş, “iyi aktör, kötü aktör” nitelemesine gelince, İlâhî olmanın “veli” çapı demek olduğu kolayca anlaşılır; bu “topluluk” mertebesi kemmiyet ve keyfiyet cihetiyle, insanlık cemiyetinin hülâsası bir mânâ ifâde eder. İş, “millet ve kavim” anlamıyla cemiyet ve en geniş mânâda “insanlık cemiyeti” olarak ele alındığında, “insan ve toplum meselelerinin halli” babında sözkonusu mânâ, İlâhîliğin gayesine bağlı bir misyon olarak görülür; şâirler ve mütefekkirler başta, bu rol üzerinde… Bu rol, bir bakıma, “bâtın kahramanlarının” aktörleridir. “İlâh” olmayla, “İlâhî” olma arasındaki fark gereği, Nietzsche, her ne kadar fikre nisbetle tatbikçilerini “aktör” olarak niteliyorsa da, “bağlı ve bağımlı düşünce” olan İslâm tefekküründe mesele, belirttiğimiz incelik içindedir. Kelimelere takılmamak gereği bakımından bildirelim ki, teori ve pratik ilgisi gibi, üstüne nisbetle her davranış, onun aktörlüğüdür. Galiba, “insan ve toplum meselelerin halli” bahsinde, “en büyük aktörlük”ün ne olduğunu da söylemiş oluyorum. Şunu da söylemiş oluyorum: “Faal kuvvetleri nefsinde toplayan çocuk hikmeti” gereği, biz, kendi kendimize gelin güvey olma durumunda değil, seçilmiş olanız. Bir edebin içinde söylenebilecek olan budur, bu kadardır; gerisi de, “fikrimize nisbet sahibi olmaya bakın ve bizi davamızın hakikatini ne kadar yerine getirebildiğimize göre değerlendirin!” sözüne ısmarlamaktan ibaret. Rolümüz belli… Geniş olarak bütün eserlerimizle, hususî olarak da “Büyük Muztaribler”de, bütün dünyaya açılmış bir anten olarak, bahsettiğimiz soydan keyfiyet sahiblerini, doğruları ve “söylenişindeki ihtiyaç doğru” olanlarıyla, gösterdik. Kronolojik bir tarih sırası gözetmeden ve buna ihtiyaç da duymadan. “Rolümüz belli” dedim; “kendinden zuhur diyalektiği”… Şu “zat-ül hareke” dedikleri kendi kendine hareketli olma keyfiyeti; oto-mobil… Her icât, nasıl ki kendinden önceki keşif ve icâtları kendinde toplarsa, biz de, bu yüzyılın diyalektiği olarak takdim ettiğimiz “İbda diyalektiği”nde İslâm tasavvufu ve Batı tefekkürü arasında, ikinciyi birinciye ircâ yoluyla bu işi yerine getirdik. Mutlak tamlık muhal; ama “icâdın görünmesi” bakımından, iş tamamdır. “Büyük Muztaribler”in tamamını, bütün eserlerin tamamlığı içinde; bu gözle değerlendiriniz… Geçmiş düşünceleri bir icât keyfiyeti hâlinde kendinde toplayan bir yeni. Yepyeni! İşi, kolay anlaşılması bakımından, bizzat otomobilin icâdı meselesiyle misâllendirelim: Mucit belli, yâni Henry Ford… Sözkonusu kişi, ne tekeri icât etmiş, ne de demir ve döküm işçisidir. Demiri o bulmadığı gibi, elektrik ve onun akü formu içinde zaptı da onun işi değil. Teferruat hâlinde, camından, bilmem neyine kadar, unsur unsur saymaya gerek yok. İyi bir elbise biçen ve diken terziye, kumaşın vücut bulma serüveninden tutun da, iğne ve ipliğin kendi buluşu olmadığına ve makasın filânca tarafından bulunmuş olduğuna dair bir takım lâflar, nasıl ki onun hünerini perdelemek için söylenemezse, hiçbir icâd keyfiyeti için bu tür ahmaklıklarla eksikliğine hamledilemez. “Kendinden zuhur dili”; icâd bu… Keşke düşmanım hayvanat cinsinden olmasaydı. O şartlar içinde bu eser! Eserimi, “şiir idraki” sahiblerine, mevzuu şiir, “Dîvân edebiyatı” olarak böylece takdim ederim.
Estimated Reading Time: 13 hrs. 43 min.Page Number: 484Publication Date: October 2006Publisher: İbda Yayınları
ISBN: YokCountry: TürkiyeLanguage: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Book Statistics

Reader Profile of the Book

Kadın% 18.8
Erkek% 81.3
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

About the Author

Salih Mirzabeyoğlu
Salih MirzabeyoğluYazar · 65 books
Salih Mirzabeyoğlu ya da gerçek adıyla Salih İzzet Erdiş ( 10 Mayıs 1950; Erzincan, Türkiye – 16 Mayıs 2018; İstanbul, Türkiye), İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi (İBDA/C) örgütü lideri olma suçuyla ömür boyu hapse mahkûm olan ve 22 Temmuz 2014'te yeniden yargılama talebi kabul edilerek tahliye olan Kürt asıllı Türk şair, yazar. Salih Mirzabeyoğlu, Erzincan'da dünyaya geldi. İlkokulu 1965 yılında Eskişehir'de Fatih İlkokulu'nda, ortaokulu 1968 yılında Mehmetçik Ortaokulu'nda tamamladı. Yazı ve şiirleri lise yıllarında Babıali'de Sabah gazetesinde yayımlanmaya başladı. 15 yaşında Necip Fazıl Kısakürek ile karşılaştı ve Nakşibendî tarikatına katıldı. Mirzabeyoğlu'nun ismi 1970'lerde duyulmaya başladı. İslâmî gençlik hareketlerinden biri olan Akıncılar'ın kurucusuydu. Gençliğinden itibaren "Millî Görüş" gömleğini üstüne giymişti. Salih Mirzabeyoğlu'nun genç yaşına rağmen sözüne itibar ediliyordu. Konferanslar veriyor, çevresinde gençler toplanıyordu. Akıncılar Derneği’nin politikalarının savunulduğu Gölge ve Akıncı Güç gibi dergileri çıkarttı. 1975'te Gölge dergisini çıkarttı ve ilk defa Mirzabeyoğlu soyadını orada kullandı. 12 Eylül Darbesi'nde sağ kesimin mağdur edilen isimleri arasında öne çıktı. Diğer siyâsî suçlular gibi Sıkı Yönetim İdaresi tarafından hakkında tutuklama kararı çıkartıldı ama bu süreçte tutuklanamadı. 1984 yılından itibaren yazı hayatına ve Büyük Doğu ve İBDA-C hareketindeki faaliyetlerine ağırlık verdi. 1991 yılında Körfez Savaşı'nın akabinde oluşan siyasi atmosfer içinde tutuklandı. İstanbul 6 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), 1999 yılında İBDA-C lideri Salih İzzet Erdiş’i (Salih Mirzabeyoğlu) "Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışmak" suçundan, eski TCK’nın 146/1. maddesi uyarınca idam cezasına çarptırıldı. Erdiş hakkında verilen idam cezası, 23 Eylül 2002 tarihinde uyarlama yapılarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi. 2014 yılında yeniden yargılanma talebi mahkeme tarafından kabule değer görüldü ve Bolu F Tipi Cezaevi'nden tahliye edildi. 2018 yılında beyin kanaması nedeniyle Yalova Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. 7 Mayıs'ta beyin ölümü gerçekleşen, daha sonra İstanbul'daki Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne nakledilen Mirzabeyoğlu, 16 Mayıs 2018'de 68 yaşında hayatını kaybetti.