Müslüman kitlenin dünyevîleşme problemi ile karşı karşıya kalmasının altında yatan en önemli nedenlerden birisi de dinin dünya hayatından ayrı olarak düşünülmemesi, din-dünya ayrımına gidilmesidir.
Bediüzzaman Said Nursî'ye göre, günah kalbe işleyip onu siyahlandırarak, iman nurunu çıkarıncaya kadar kalbi katılaştırmaktadır. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır.
Abdest alırken bile suyu israf etmemeyi emreden Peygamberin ümmeti olan bizlerin yerken, içerken yaptığı israfın haddi hesabı yok. Bir tarafta çöplerden bir parça ekmek bulabilmek için uğraşan, çöplerden bulduğu yiyeceklerle hayatta kalma mücadelesi verenler ya da yokluk yüzünden intihara kalkışan, cinnet geçiren kişiler, parasızlıktan tedavi olamayıp ölümü bekleyen hastalar varken diğer tarafta tam bir israf ve sefahat, lüks içerisinde yaşayan insanlar görülüyor.
Helal dairesi keyfe kâfidir, harama girmeye lüzum yoktur, ilkesini hayat düsturu edinmek ve bu doğrultuda hayatını yaşama gayreti içinde olmak, yaşadığımız dünyanın sorunlarıyla baş etmede, dünyevîleşmeden uzaklaşmada önemli bir yapı taşıdır.
Televizyon programların eşini, sevdiğiyle aldatan kadın ya da erkeğe hak vermek, onları anlayışla karşılamak, ahlâki değerlerini kaybetmenin, dünyevîleşmenin, dünya değerleriyle değerlenmenin diğer adıdır aslında. Bu şekilde olmasa bile bu aktivitelere gereğinden fazla zaman ayırmak, film ya da diziyi izleyebilmek için namaz ve diğer ibadetlerden taviz vermek ya da hızlı hızlı yaparak geçiştirmek, reklam aralarında namaz kılmak dünyevîleşmenin bir başka boyutudur.
Tevafuktur ki Kur'an'da dünya ve ahiret kelimelerinin her ikisi de 115 defa kullanılmaktadır. Ne bir fazla ne de az. Sadece bu basit örnek dahi Müslümanlar açısından din-dünya dengesinin kurulmasının gereğini açıkça ortaya koymaktadır.
İslam'da tesettürün temelinde güzelliği/ziyneti örtme ve dikkatlerden uzak tutma amacı vardır. Ancak dünyevîliğe meyletmiş bazı hanımlar, ehli dünya gibi görünmek, beğenilmek adına başörtüsünü var oluş gayesinin tam tersine dikkat çekme, ilgi görme aracı haline getirmiştir. Artık başörtüsü bir örtünme olmaktan, tesettürü saklayan bir nesne olmaktan çıkmış; rengârenk, göz alıcı, yüzdeki makyaja uyum sağlayan, daracık pantolonla bütünlük arz eden, sıkma baş şeklini almış, tamamlayıcı bir aksesuar olmuştur.