Batılı yazarların mensubu ya da fikir babası olduğu edebî akımlar ve eserlerinde sergiledikleri İncil’in mistik dünyasına kaçış, bütün insanlıktan kaçış, kaderci anlayış gibi bu acı ve ruh sıkışmalarını tam olarak anlamadan batı düşüncesini ve edebiyatını anlamamız çok zordur. Çünkü ilgisi olmadığını sandığımız konu ve davranışların içine dönemin siyasî ve içtimaî olayları sıkışmıştır.
Kitapta Uzak Doğu’dan Çin ve Hindistan,
Yakın Doğu’dan Ön Asya, Filistin ve Mısır; Antik Çağ’da Yunanistan, Batı’nın üç ayağından biri olan Roma estetiksel ve eleştirel bir biçimde ele alınmış. Uygarlıkların çöküşleri ve çöküş nedenleri, ırkçılık, savaş, teknoloji, felsefe, sosyoloji, tarih gibi konular edebiyatla olan alâkası çerçevesinde başarıyla işlenmiş.
“Biz 21. yüzyılda beynimizi ve düşüncelerimizi biraz daha zorlamalıyız. Geçmişin karanlık koridorlarına ruhumuzu ve bilincimizi tutsak etmemeliyiz. Geçmişin düşüncelerinin uygulandığı zaman insana ne kazandırdığını, neleri kaybettirdiğini biliyoruz. O hâlde geçmişi aynen tekrarlamanın bir anlamı var mı? Bu kitabın amacı bunun bir anlamı olmadığını ortaya koymaktır.”