XX. yüzyıl insanını kuşatan en temel sorunlardan bir bölümünü, başka bir deyişle, bu genç adam kendi iç dünyasında çok erken bir dönemde yaşamıştı. İnanç ve inançsızlık; terör, baskı ve karşı terör; şiddet ve devrim... Bunlar, Eisenstein için salt kuramsal yapıtlardan değil, doğrudan doğruya yaşamın içinden öğrenilen, algılanılan ve anlamlara kavuşturulan olgular olmuştur. Kaldı ki, geçmişinde kendi soyunun kökenlerini olumsuzlama zorunluluğuna kadar giden sayısız sorunun bulunduğu bu genç yaratıcı için, gerçekten de artık yitirilecek başka hiçbir şey kalmamıştı. Kazanabileceği ise, eğer bilinç ve yaratıcılığına egemen olabilirse, bütün bir dünyaydı:
Yeniden kurulması gereken bir dünya...