İşte bu sebepler her yerde ve her devirde aynı işlevi yerine getirmektedirler. İşte bütün bunlar İslam davasına karşı koyuşun tek ve değişmez nedenleridir. Çünkü bu inanç kavgasının değişmez, inatçı düşmanları vardır ve hep var olacaktır. Pek çok zorluk ve sorumlulukları olan hemen bitmeyecek bir kavgadır bu. Bütün bunlara rağmen direnmek elbette ki büyük bir zorluk gerektirir. Bu sebeple İslam davetçileri nerede ve hangi zamanda bulunurlarsa bulunsunlar ALLAH'u Teâlâ'nın emrettiği o büyük hakikati kalplerinde yaşatmalıdırlar: "Rabbinin hükmü (gelinceye kadar) sabret. (Müşrik) günahkar veya kafirlere sakın itaat etme." Bu ayeti kerimenin Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e nazil olduğu şartlar ise elbette'ki belli bir savaşın, davanın şartlarını içermekteydi. Bunlar İslam davetçisinin nerde ve ne zaman bir davası varsa söz konusu olabilen şartlardır.
İslam akidesine ve bu akidenin getirmiş olduğu üstün ahlaki ve ruhi değerlere karşı daha sert bir tutum ve davranış içine girmelerine neden olmuştur. Çünkü bu inanç üstün ahlaki de ğerleriyle zevk ve şehvetlerinin azgınlığına izin vermiyordu. Ahlaki kayıtlardan uzak çılgınca cahili hayata göz yumuyordu. İşte İslam devletine tamamen karşı koymaları bu sebeplerden ötürüydü. Hakimiyete, değer yargılarına, toplumsal makam ve mevkilere, hiç bir ahlaki değeri kabul etmeyen sınırsız özgürlüklere ilişkin nedenlerin tümü bir arada engel teşkil ediyordu.
İslam akidesinin getireceği düzen ve yönetim, müşriklerin Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e inatçı bir tavır takınarak karşı gelmelerinin tek nedeniydi. Tarihi olayların anlatıldığı ve Kuran-ı Kerim'in sık sık üzerinde durduğu gerçek budur. Toplumsal mevkiler bu inatçı karşı koyuşun asıl sebebiydi. O zaman'ki ortamda hakim olan övünç vesilesi yargılardı. Ve bütün bunların gereğini maddi menfaatler teşkil etmekteydi. Görüldüğü gibi bozuk ve çürük olan şirk aksidesiyle, sağlam ve doğru olan İslam akidesine şiddetle karşı koymalarının temel nedeni buydu.
Öyleyse sen kafirlere boyun eğme, bununla (yani Kur'an'la) onlara karşı büyük bir cihada giriş.
(Furkan 52) Elimizde iman davasına ilişkin büyük bir gerçek bulunmaktadır. İslam davetçilerinin sürekli olarak hatırlamaları, inceden inceye düşünmeleri, bunun imani, pratik ve psikolojik içeriğini iyice anlamaları gerekmektedir. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hiç kuşkusuz bunu yalın bir inanç ve gönül işi bir itikad planında yapmıyordu. Aksine durum bundan ibaret olsaydı sorunun halledilmesi çok kolay olurdu, Müşriklerin savunduğu anlaşılmaz şirk inancı İslam'ın açık ve net olan güçlü akidesine karşı koyacak kadar sağlam ve kuvvetli bir yapıya sahip değildi.
İslami hareketin mensupları davalarının bir küfür ve iman davası olduğunu yakınen bildikleri zaman ancak yoldaki zorluklara tahammül edebilirler. Kendileri ile mensup oldukları milletlerin arasında yolların ayrıldığını, kendilerinin bir başka inanç sistemine, milletlerinin başka bir inanç sistemine, kendilerinin bir dine, milletlerinin başka bir dine mensup olduklarına kesin bir şekilde inanmadıkları sürece yolun zorluklarına direnmeleri ve dayanmaları mümkün olmayacaktır.
"Evet İslami hareketin mensupları bu engeli aşmalıdırlar. Kendi vicdanlarında bu ayrılık kesin bir şekilde yapılmalıdır. Ancak bundan sonra bütün enerjilerini ALLAH yolunda harcayabilirler. Bu hususta kimsenin içinde bir şüphe ve endişe bulunmamalıdır. Gizli ve kapalı nokta kalmamalıdır. Çünkü kendilerinin kesin bir şekilde müslüman olduklarına, yollarına çıkanların, engel olanların, insanları ALLAH'ın dininden alıkoyanların suçlu günahkarlar olduklarına içtenlikle ve samimiyetle inanmadıkları sürece bütün enerjilerini dava uğruna harcayamazlar. Mesele bu şekildedir.
Kuşkusuz bu aldanmışların zannettiği gibi ALLAH'ın dininin bu tür ciddiyetsizlik ve başıboşlukla ilgisi yoktur. İslam açık ve seçik olarak ortadadır. Küfür'de öyle. İslam yukarıda vurguladığımız anlam ile Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına şahitlik etmektir. Kim bu şekilde şahitlik etmez ise ve onu bu anlamı ile hayatına aktarmaz ise ALLAH ve Rasulü'nün bu kişi hakkında hükmü açık ve nettir bunlar ALLAH'ın kitabına göre kafirlerdir, zalimlerdir, fasıklardır, mücrimlerdir.