Kitap sizi vaadettiği acı ve gözyaşıyla karşılıyor. Kitabın yazarı Halit Ertuğrul, Canan Hanım’la röportaj yapar gibi onun hayat hikâyesini aktarmış. Kitap bir felaketler silsilesi gibi. Ardı ardına gelen felaketler insanın içine bir kasvet veriyor. “Off yine mi?” Diye kendi kendime debelendim durdum. Öyle bir hava yaratılmış ki, bir ara Canan’ın bu hayata gönderilmiş kara bir kedi olduğunu, dokunduğu her güzel şeyin bir sonu olduğunu, mükemmel giden bir şeyleri felaketle bitiren kötü melek olduğunu düşündüm. Doğruyu söylemek gerekirse, gözyaşına boğulmadım. Sadece üzüldüm. Yaşadığı garip kaderi, ibretlik bir yaşam hikâyesiyle örülmüş. Babası Hristiyan, annesi Yahudi bir kızın Müslümanlığa geçiş yapması ve inancı bu kadar acı şekilde idrak etmesi, sabır denilen duyguyu ölümlerle idrak etmesi çok hüzünlü. Kitabın her köşesinde sözü geçen Bediüzaman Said Nursi ve Risale, Mesut’un dindar biri olması, Nurefşan Hanım’ın muhafazakâr bir dindar oluşu, Sevgi Öğretmen’in de aynı görüşten oluşu okuyucuya subliminal göndermeler olduğunu düşündüm. İbret alınması gereken bir hayat hikâyesi. Baştan sona acıklı, hiç kimsenin yaşamak istemediği kaderin bütün sillesini yemiş bir kadın hikâyesi...