Her zaman yere çalmak istediğimiz bir yükü mütemadiyen taşımaya çalışmaktan, varlığımızdan dehşet duyduğumuz halde ona bağlı kalmaktan, hasılı bizi kemiren yılanı kalbimizi yiyinceye kadar okşamaktan daha budalaca bir şey olur mu?
“Ah! Peki ya Cicero?” dedi Candide, “Bu büyük adamı okumaktan kendinizi alamadığınızı düşünüyorum.”
“Onu hiç okumadım,” diye cevap verdi Venedikli. “Rabirius’u ya da Cluentius’u savunup savunmadığı neden umurumda olsun? Yargılama yaptığım pek çok dava oldu. Felsefî eserlerinden daha iyi yararlanabilirdim fakat her şeyden şüphelendiğini görünce, ondan daha çok şey bildiğime ve cahillik için kimseye ihtiyacım olmadığına karar verdim.”
Kendimi yüz kere öldürmek istedim fakat, hayatı hâlâ seviyordum. Bu gülünç zaaf belki en uğursuz duygularımızdan biridir. Çünkü her zaman yere atmak istediğimiz bir yükü mütemadiyen taşımaya çalışmaktan, varlığımızdan nefret ve dehşet duyduğumuz halde ona bağlı kalmaktan, sonunda yüreğimizi kemiren yılan kalbinizi yiyinceye kadar onu okşamaktan daha aptalca bir şey olabilir mi?