Asirlardan beri bu dunyanin sadece kaymagini yiyenler, dunyanin sahibi olmuslardi. Hangi ülkede savas ciksa, o ülkenin üst duzey zenginleri buharlasip yok oluverirlerdi. Savas bittiginde ise mabtar gibi cikiverirlerdi ortaya...
Ne okul vardi, ne de öğrenci hareketleri.
Ne parti vardi, ne seçim kampanyaları ve ne de kulakları sağır eden müzik sesleri. Ne sanatçı vardı, ne de sanat kavramı, Analık duygusu nasıl da köreltilmişti. Viedan ve vicdan muhasebesi yerini sessizliğe bırakmıştı. Aşk kuş olup uçmuştu kalplerden. Insanlar birbirlerine aşkla, şchevi duygularla bakmıyorlardı. Insanlar içi boşaltılmış birer figürdü sanki. Bir genç kızla, bir delikanlı omuz omuza saatlerce otursa, birbirlerinin farkında bile olmuyorlardı çoğu kez. Birbirlerine bakışları, bir eşyaya, hatta işe yaramaz bir eşyaya bakar gibiydi. Insanlar arasında hiçbir dayanışma duygusu kalmamıştı. Zaten bu duygunun
eksilmesinden dolayı bu duruma
düşmüşlerdi. Şimdi ise hiç kalmamıştı.
Vahşi hayvan hicbir zaman hile, kin, nefret gibi duygularin yansidigi davranisi sergilemezdi. Karnı toksa, zevk için başka bir hayvani öldürmez. Zevk, kin ve nefret için öldürme tutkusu sadece insanlarda vardi...
İnsanların düşmanı, yine insanlardı ama dogadaki her canlinin düşmanı da insanlardı. İnsanlar ne gözü doymaz canlılardı? Kendilerine diger canlılarda olmayan akil bunun için mi bahşedilmişti? Yeryüzünde insanın şerrinden korkmayan bir tek canlı varmıydı?...