Tarih; Geçmişin gölgelerini, silüetlerini gördüğümüz keşfettiğimiz muhteşem yapı. Aslında böyle düşüncelere kapılalı pek uzun zaman olmadı,. Bende her genç gibi Tarih'i sıkıcı bulurdum. Birazda hocaların veya okulun zorlaması ile öğretildiği, mecburi bir dinlemeye maruz kaldığımızdan da olabilir. Sebebi ne olursa olsun sonuç değişmiyor tabiki Tarih ismi bile tiksinti veriyordu. Ama ne kadar yanlış düşünüyormuşum. Çok şey kaybetmişim bir iki kitap derken, bir baktım kütüphanemde Tarihde yerini belli etmiş. Neyse kafanızı yeterince şişirdim galiba ama amacım önyargılıysanız yargılarınızı yıkmaktı. Romana gelirsek ; İsmindende anlaşıldığı gibi Tarih'e adını kanlı harfler ile yazdıran Cengiz han'ın hayatı yaptığı savaşlar siyasi görüşü hırsı ve acımasızlığı anlatılıyor. Her nekadar iyi bir savaşcı stretejisi ve idare gücü nekadar yüksek olsada verdiği cezalar ve insanlara olan acımasızlığı ile öne çıkmış bir lider. Babasının ölümü ile başladığı savaşa ölüm döşeğindeyken bile son sözleri bulundukları savaş halinde komutanlarına strateji vermek olan bir lider. Başa geçtiği andan itibaren ölümsüzlüğü aramış lakin dünya hakimiyetine ramak kala ölüme yenilen büyük komutan . Okudukca aslında tespitleri çok doğru diyorsun ama bir yandan da acımasız ve affedicilik nedir bilmeyen, geçtiği her şehri harabeye çeviren. Bir çok alimi katleden harzemlerin sonunu yazan bir komutan.
Bir çivi kaybolduğu için bir nal kayboldu
Bir nal kaybolduğu için bir at kayboldu
Bir at kaybolduğu için bir atlı kayboldu
Bir atlı kaybolduğu için bir haber kayboldu
Bir haber kaybolduğu için bir savaş kaybedildi
Ve bir savaş kaybedildiği için bir krallık yok oldu.
Cengiz Han, "Sizlere ele geçirdiğimiz yerlerin hazinesini, atlarını, kadınlarını vereceğim" diyerek bu yola çıkmıştı ve şimdi, ordularına uçsuz bucaksız bir imparatorluk ile dünyanın hazinelerini sunmuştu.
"Burası ibadethanedir! Ey gözü dönmüş Cengiz Han, ölüm bizim için nimet oldu. Lanet olsun sana ve askerlerine, lanet olsun bir tek ok atmadan şehri teslim eden bizlere!"
Cengiz Han yalvaran Buharalıları süzdü. Yanındaki Müslümanlardan Danişmend Hacip'e döndü.
"Bunlar Müslüman değil mi?"
"Evet büyük Kaan"
"Peki, kitaplarında düşmana silâh çekmeden teslim olmaları hakkında emir var mı?"
"Hayır"
"Sor bakalım. Kitaplarında böyle bir emir yoksa niçin teslim
"İşte yenilmez Buhara!.." dedi. "Tek ok bile atmadan, korkusundan kocakarılar gibi büzüldü. Yağma serbesttir, yağmalayın, yakın, yıkın. Vuruşmadan teslim olmak neymiş anlatın. Düşmanın bile cesuru makbuldür."
Semerkant uykusuz geceler geçiriyordu. Sultan Muhammed de uyuyamayanlar arasındaydı. Arz odasında Kıpçak Hanı Tonguç Hanla konuşurken sabah ezanı daha okunmamıştı. Cengiz Han yakınlardaydı, Otrar'a yürüdüğü haberi geliyordu. Sonra Semerkant'a, Buhara'ya, Kurgan'a gelecekti.
Tonguç, "Allah korur," deyince, "Allah koruyalım diye bizi başa getirdi ama biz ne yaptık?" diye sordu. "Kendimizi beslemeyi düşünürken, halkın kırılması vız geldi. Ülkemin güllük gülistalık olduğunu söyleyip, çekilen açlıkları, eziyetleri gizlediniz. Milletimiz aç gezerken, ben yemekten patlıyordum. Millet toprak bulamazken, ben beylerime şehirler ihsan ediyordum. Şimdi o beyler nerede?